13 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Ege’de “Bediüzzaman TIR’ının” bayramı var

Adana, Nevşehir, Kayseri, Aksaray, Konya, Barla, Isparta, Burdur, Denizli, Tire, Ödemiş, Bayındır, Torbalı ve Bornova’ya kadar bize eşlik eden İslâm Yaşar Ağabeyimizi ve Kayseri’den bize katılan Abdullah Eraçıkbaş’ı, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda veya Şekerci Hanında bizleri karşılamak üzere dün İstanbul’a yolcu ettik. Bugün ise “Halil” sıfatına lâyık, mütebessim İbrahim Özdabak Ağabeyimiz bize eşlik edip, İstanbul’a kadar seyahat etmeye çalışacaktır. Kendisine “Hoşgeldin” derken, gidenlere “hayırlı yolculuklar” diliyoruz.

Teşekkür yazımızda “yazılarımızı titizlikle okuyan okuyucularımızı” diye belirttiğim halde, makaleyi okurken bunu fark etmeyen bir kaç okuyucumuzun “Teşekkürde okuyucuları unuttunuz mu?” mesajlarından dolayı, tekrar “tüm okuyucularımıza” ve İstanbul’da yazıları okumadan eşine ve çocuklarına kahvaltı yaptırmayan, gazete ve yazı meraklısı gelinim, kardeşim ve yeğenlerime de teşekkür ediyorum. Abdullah Beyin Kayseri’ye getirdikleri “selâmlarını” aldık, ama “TIR” heyecanından aks-i seda olacak cevabını, ancak bugün Abdullah Bey İstanbul’da olacağı için, onun vasıtası ile gönderdiğimizden dolayı kusura bakmasınlar.

Dün Bayındır, Torbalı ve Bornova’daki programlardan sonra bu sabah İzmir’den yola çıkıyoruz. Yeşil bahçelerin arasında “TIR’ın” haşmetli gidişi ile Üstad, sanki tarlada çalışan, yolda bekleyenlere el sallıyor gibi insan hissediyor. Kemalpaşa’yı sağımıza alıp Turgutlu’ya yetişiyoruz.

Turgutlu, Manisa ilimizin gözde ilçelerinden biri, hoş bir havası var. Şehre girdiğinizde en işlek caddeden geçmek zorunda kalıyorsunuz. Okuyucularımızın burada, biri Belediye binası önünde olmak üzere iki adet afişle “TIR’ın” heyecanını ilçeye duyurduklarını görüyoruz. İçinizden, emeği geçenleri cân-ı gönülden tebrik ediyorsunuz. Ömer Faruk Bey “Kısa süreye ne sıkıştırabiliriz?” heyecanında. Sanki Üstad’ın bahsettiği “az zamanda çok iş” hakikatini burada işliyor gibi görüyorsunuz. Saat Kulesi yanında saat 10.00’da Turgutlulular bu kısa zamanı uzuna çevirmenin heyecanını yaşıyorlar. Biz onlara, onlar “TIR’a” doymadan ayrılmak zorunda kalıyoruz.

Ahmetli, Salihli, Kula ve Güre’den geçip Uşak’a varıyoruz. Uşaklılar daha farklı bir şekilde “TIR’ı” karşılama gayretindeler: Üstad’ın “Ey nefsim!” diye başlayan sözlerinden 1000 adet kuşe kâğıda basarak dağıtacaklar. Güler yüzlerinin yanında, gelen dâvetli ve misafirlere çekilişle 50 adet ciltli büyük boy Risâle-i Nur kitaplarından hediye edecekler. Şecaattin dostumuz, her halde bizi de gelen misafirler listesine koyarak kur'aya dâhil eder. Eğer bana kitap çıkarsa ya Asay-ı Musa veya İman ve Küfür Muvazeneleri olmasını isterim. Çünkü Uşak’tan sonra gideceğimiz Afyon’da, eğer İbrahim Bey de güzergâhta bir esneklik sağlarsa, 1948 yılında hapse konulan Üstad’ımızın koğuşundaki mahpuslara takdim edeceğiz. Uşak’ta Hasan Hüseyin Meriç ve Mesut Karabacak “Anadolu’dan gelen selâmların mânâ âlemindeki yansımalarını” Belediye Binası önünde saat 13.00’te anlatacaklar. Eğer Afyon bekler durumda olmasaydı; buradan kimsenin ayrılmaya niyeti yoktu. Ama Afyon, “TIR’ı” bekliyor, Afyonlular yol gözlüyordu.

Banaz ve Düzağaç istikametinden Afyon’a giriyoruz. “Bediüzzaman TIR’ı” sanki direkt cezaevine doğru gider gibi oluyor. Koordinatör İbrahim Bey, Anıt Parkı önüne saat: 17.00’de yetişilmesi gerektiğini söyleyince, alel acele Uşaklılardan aldığımız kitabı teberrüken veriyor ve belirtilen meydana tam saatinde yetişiyoruz.

Afyon’da heyecan ve mahcubiyet birbirine karışmış gibi görünüyor. 1948 yılında kış ayında camı kırık koğuşta hücreye konulan Üstad’ı hatırlayanlarda “mahcubiyet” var, ama bu zulme rağmen bugün “dâvâsı” bütün hakikati ile dünyaya yayılmasının sevinci yanında, maddî olarak da resmini ve mânâ olarak kendisini şehirlerine getiren “TIR’ı” gördüklerinden dolayı da çok heyecanlılar.

Afyon ve Üstad, ikisini yan yana koyduğunuz zaman, zulme karşı zerre kadar tereddüt etmeyerek, yılmayan bir imanın mücadelesini görürsünüz. Ufunetli hücrelerden söylediği son sözünde “Risâle-i Nur ile mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlûp edemezsiniz. Mübarezede, millet ve vatana büyük zarar edersiniz; fakat şakirdlerini dağıtamazsınız. (...) O halis şakirdler, ruh-u canları ile o hakikate bağlıdırlar” (Bak: T. Hayat, Afyon Hayatı) mânâlarını işitirsiniz.

Ben bu cümleyi hayal ettikten sonra, bu insanların samimî gayretlerini de görünce “dağıtılamamış şakirdleri” o kadar açık bir şekilde seyrettim ki, orada olan herkes bunu fark edebilirdi. Çünkü bunlar, kâinatı kucaklayan “Risâle-i Nur dâvâsını terk etmeyen” kahramanlardı.

Zaten Risâle-i Nur ve Talebelerinin gücü bu samimiyetten geliyordu. “Ben”ler “bizlere” dönmüştü. Hadiste rivayet edilen, meâlen “Kıyamete yakın en az bulunacak şey; helâl para ile kendisine güvenilecek arkadaştır.” Evet, bu Afyonlular tam “güvenilecek arkadaş” sıfatına uyuyorlardı.

Afyon derken Emirdağ’ı nerede ise es geçecektik. Ama Emirdağ’dan bahsetmemek mümkün değildir. Yazı sınırımı aştım, editörümüz köşeleri hayli sıkıştıracaktır. Emirdağ müstakil yazı ister. Zaman ve yer müsait değil ancak Hasan Feyzi Ağabeyin şiirinden bir dörtlük alarak yazıyı bitirmeye çalışalım:

“Haber aldım ki, yarın yâd olacakmış bize yâr,

Ne büyük yâre ki, kimler buna derman olacak?

Bu büyük derd-i elemden kime şekva edeyim?

İşiten nâlemi, hep ben gibi nâlan olacak.” (Bak: T. Hayat, Emirdağ Hayatı)

Bu dörtlük Afyon, Emirdağ ve o ahalidekilerin sanki ortak sesi idi. “TIR’ın” getirdiği “müjdeler” ile şiirdeki ayrılığı nasıl izah edeceğimi bilemedim; sevinçle ayrılık birbirine karıştı gitti. Afyonluları bilmem, ama ben ikisini de yaşadım.

ŞERİF GÜNDÜZ

[email protected]

13.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.