Faruk ÇAKIR |
|
Cesur çıkışlar artsın! |
Kabul etmek gerekir ki, başörtüsü yasağıyla ilgili olarak söylenmedik söz kalmadı. Bütün bu sözlerin ortak bir noktası var: Uygulanan yasak, yürürlükteki herhangi bir kanuna dayanmıyor; tamamen keyfî bir yasakla karşı karşıyayız! “Kanunsuz yasak olur mu?” demeyin. Hür ve demokrat ülkelerde olmaz, ama maalesef bizde oluyor. Zaten sıkıntının kaynağı da burada. Kanunsuz ve keyfî olarak uygulanan yasağın sona ermesi için çeşitli tavsiyeler dillendiriliyor. Neredeyse ilk günden beri ifade etmeye çalıştığımız bir nokta var: Bu kanunsuz yasak, siyasî iradenin kararlılığıyla ve cesur rektörler eliyle aşılır! Hatırlamak lâzım ki, geçenlerde Prof. Dr. Ali Nesin de aynı şeyi söylemişti. Nesin’in özetle söylediği şuydu: Uygulama kanunsuz olduğuna göre, rektörler bu uygulamayı reddedecek, uygulamayacak. Yani başı örtülü öğrencileri okul kapısından geri çevirmeyecek. Bu uğurda gerekirse hapse girmeyi de göze alacak! “Bu devirde kim bu cesareti gösterir, kim risk alır?” diyen olabilir. Ama şükürler olsun ki her şeye rağmen medenî cesaretini kaybetmeyenler de var. İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan cesur çıkış yapanlardan biri. Akşam gazetesinde şöyle yazmış: “Yıllar önce, henüz İstanbul Üniversitesi’nde çalışan genç bir akademisyenken gelen bir rektörlük yazısıyla ‘hocaların da, sınıfa başörtülü girişleri engelleme konusunda sorumlu olduğuna dair’ uyarılmıştık. Neredeyse hepimiz (özellikle genç nesil) bu görevi reddetmiş ve ‘Biz bekçi değil, hocayız’ diye isyan etmiştik. Pek işe yaramadı. İkna odaları kuruldu. Kapalı öğrencilerimizin bir kısmı okullarını bırakmak zorunda kaldı, diğerleri peruk ve şapkayla yollarına devam ettiler. Ağlayarak eğitimlerini bırakanlar da benim öğrencilerimdi. Onları yeterince koruyamadığım için her zaman vicdanî rahatsızlık duydum. Gençtim, büyüdüm şimdi bağırıyorum: ‘Öğrencime dokunma!’” (Akşam, 8 Ekim 2010) Aynı gün, bir cesur çıkış da Muş’tan geldi. Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, bir açıklamasıyla yasakçıların ‘boyasını, cilasını’ silmiş: “Başörtüsü yasağının keyfî ve siyasal olduğunu herkes biliyor. Başörtüsü tamamen kişinin, kişisel tercihidir ve o kişisel tercihe herkesin saygı duyması gerekir.” Prof. Dr. İnanç, şunları da söylemiş: “(Üniversitemizde) Bundan sonra da (kılık kıyafet/başörtüsü yasağı) olmayacak. Yasalar çerçevesinde hareket ettik. Gerek anayasa noktasında, gerekse kanunlar noktasında zaten herhangi bir kısıtlama, herhangi bir yasak söz konusu değildir. O açıdan üniversitemizde hiçbir zaman böyle bir yasak olmadı, bundan sonra da böyle bir yasak olmayacaktır.” (AA, 8 Ekim 2010) Yasağı savunan bir Allah’ın kulu çıkıp aksini ispat edebilir mi? “Yasak, kanuna dayanıyor” diyen varsa, çıkıp o kanunu göstersin! Gösteremez, çünkü öyle bir kanun yok! Peki ne var? İnat var, inkâr var, gerçekleri görmemek var! Bunları ifade etmekle, “Yasak kanuna dayanmış olsa kabul ederdik” dediğimizi kimse aklına getirmesin. Kanuna dayanıyor olsa da, yine itiraz ederdik ve ederiz. Çünkü başörtüsü hem en temel insan hakkı, hem de inanç hakkı. Bunlar kanunlarla da olsa kısıtlanamaz, engellenemez. İnsanların ‘nefes alması’ nasıl ki kanunla engellenemez, inançlarının gereğini yerine getirmek de aynı şekilde engellenemez. Bundan öncekilerle birlikte bu cesur çıkışları da alkışlıyor ve benzer cesur çıkışları her camiadan bekliyoruz. Haksız olan yasakçılar, kaybetmeye mahkûmdur vesselâm. 09.10.2010 E-Posta: [email protected] |