Yeni Asyadan Size |
|
AİHM’deki Yeni Asya dâvâları |
12 Ekim 2010 tarihli Yeni Asya’nın Tahlil köşesinde, önceki hafta vefat eden eski Kara Kuvvetleri Komutanlarından e. Org. Necdet Öztorun’un şu manidar sözlerine yer verilmişti: “Ben mahkeme kararı olmadan kitap toplatılmasına ve yasağına karşıyım. Komutanlığım döneminde yasaklayabilseydim, Said Nursî’nin düpe düz laiklik aleyhtarı olan kitaplarını yasaklatırdım. Ama onları bile soruşturdum, mahkemelerde aklanmış. Yapacağım birşey kalmadı.” (Milliyet, 22.7.1987; Köprü, Ağustos-1987, s. 4) Yazıda bu sözler aktarıldıktan sonra şu yorum yapılmıştı: “Bu anekdot, Nur hizmeti için verilen mücadelenin başından beri hukuk zemininde yürütülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir defa daha gözler önüne seriyor. Öztorun’un sözleri, bu tavrın, karşıtlarını bile hukuk duvarına çarparak geri çekilmek mecburiyetinde bıraktığının çok çarpıcı bir örneği...” Risale-i Nur hizmeti açısından, Türkiye’nin çok ağır ve despot bir tek parti diktatoryası ile yönetildiği yıllarda olduğu gibi, ihtilâl dönemlerinde de geçerliliğini koruyan bu hakikat, Risale-i Nur’un medyadaki dili olarak 41 yıla yakın zamandır hizmet veren Yeni Asya’da da hükmünü icra ediyor. 28 Şubat sürecinde hakkımızda verilen mahkûmiyet kararlarının birer birer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönmesi, bunun canlı, taze ve aktüel örnekleri. Bu örneklerden biri, bilindiği gibi, “Deprem İlâhî ikazdır” dediği ve şu günlerde yine gündemde olan başörtüsü yasağını eleştirdiği için hapse mahkûm edilip 276 gün cezaevinde tutulan gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular hakkındaki karardı. Bu kararda AİHM, haksız bulduğu Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etti. Daha sonra, aynı yönde bir karar, yine depremi İlâhî ikaz olarak niteleyen yazıları sebebiyle hapse mahkûm edilen ve cezasının infazı için iki defa gözaltına alınıp tutuklanarak cezaevine konulan, ama ilgili kanundaki değişiklikler sebebiyle hakkındaki yargılama süreci devam ettiği için, avukatlarımızın itirazıyla serbest bırakılan yazarımız Cevher İlhan hakkındaki mahkûmiyet kararının da AİHM’den dönmesiydi. (Gerçi AİHM’in bu kararına rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dâvânın temyiz aşamasında Yargıtay’a verdiği mütalâada, ceza kararında ısrar edilmesini istedi ve böylece bizim yargıdaki direnişin hangi boyutlarda olduğunu bir kez daha gösterdi... Dileriz, Yargıtay, Başsavcılığın bu talebine itibar etmez.) AİHM’e giden bir başka dâvâmız da, Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz hakkında, e. Org. Doğu Aktulga ile ilgili olarak yazdığı bir yazıdan dolayı hükmedilen tazminat kararı. AİHM’den verilen bilgiye göre, gelinen aşamada Türk hükümeti, bu dâvâda “dostane çözüm” teklifinde bulundu. Yani, mahkemenin verdiği tazminat kararını savunmuyor ve uzlaşmak istiyor. Buna karşı avukatımız Turgut İnal, karar sebebiyle ödemek zorunda kaldığımız tazminatın iadesinde ısrarlı olduğumuzu mahkemeye bildirdi. Şimdi nihaî karar bekleniyor. Ama Türk hükümetinin söz konusu kararı savunamaması dahi başlı başına önemli bir hadise. Bize haksızlık yapıldığının tescili niteliğinde. Dileriz, AİHM’den çıkacak kararla, bu haksızlığı telâfi etmenin yolu açılır. Sonuç: Herşeye rağmen mücadeleyi hukuk zemininde kalarak vermek belki zor ve sabırla beklemeyi gerektiren bir süreç. Ama yukarıda aktardığımız örneklerde görüldüğü gibi, olumlu neticesini er veya geç veriyor. *** Yeni Asya 40. hizmet yılına girerken yapılan yorum ve değerlendirmelerde, Risale-i Nur’u matbuat lisanıyla konuşturma hedef ve idealiyle çıkılan yolda çetin engel ve zorluklar aşılarak önemli mesafeler kat edildiği; “Risale-i Nur’un medyadaki dili” nitelemesine yakışan olgun bir kimlik, üslûp ve söylemin de büyük ölçüde inşa edildiği vurgulanarak, bundan sonra gazete için her alanda önünün açılacağı bir sürecin başlamakta olduğu tesbiti dile getirilmişti. Bu tesbiti doğrulayan gelişmelerin hızlanarak devam ettiğine şahit oluyoruz. Yakın zamana kadar ısrarla görmezlikten gelinip yok sayılan Yeni Asya’nın, iktidar ve anamuhalefet partileriyle farklı kurum ve kuruluşlarca tertiplenen toplantılara çağrılması, yayınlarının değişik mahfillerde dikkatle izlenmesi, bunun göstergelerinden yalnızca birkaçı. Bir aylık Türkiye turunu Beyazıt finaliyle taçlandıran Bediüzzaman TIR’ının gördüğü hüsnü kabul de bu mânâyı perçinledi. Hep birlikte daha nice hedeflere doğru... 18.10.2010 E-Posta: [email protected] |