Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
HSYK seçimi ve sonrası |
Yeni HSYK’yı oluşturacak üyeler için bugün seçim yapılacak. Kurulun başkanvekili ile üç asil ve üç yedek üyesinin istifa etmesine dair tartışmalar ise hâlâ devam ediyor. Hükümetin istifalar için yaptığı yorum, Başbakanın “dört dörtlük şov” sözüyle ifade edildi. Konunun doğrudan muhatabı konumundaki Adalet Bakanlığı ise, istifaları, “devam eden seçim sürecini etkileme gayreti” olarak niteledi. Ayrıca, Yargıtay veya Danıştay üyeliklerine dönecek olan istifacılar içinde bu yüksek mahkemelerdeki başkanlık veya başsavcılık seçimleri için “yatırım” yapanlar olduğu öne sürüldü. Bu iddiaların gerçekliği ve doğruysa muhatapları için istenen sonucu verip vermeyeceği, söz konusu seçimler yapıldığı zaman görülecek. İstifaların, sahipleri açısından umulan etkiyi meydana getirememesinin bir sebebi, görev sürelerinin dolmasına yakın bir zamanda gerçekleşmiş olmaları. Öyle ki, bu üyelerden biri, süresinin bitimine sadece üç gün kala istifa etmiş. Başkanvekilinin süresi de Aralık’ta doluyormuş. Diğer üyeler ise, 2012’ye kalacak biri haricinde, gelecek yıl görevlerini tamamlayacaklarmış. Üzerinde durulan bir diğer nokta, istifaların zamanlaması. İktidar cenahının bu hususta yaptığı “Niye bu kadar geciktiler?” yorumu, ilginç bir şekilde, prensip olarak istifacılarla aynı safta bulunanlarca da paylaşılıyor ve seslendiriliyor. “İstifa gerekçesi olarak açıklanan ‘Kurul 17 Ağustos’tan beri çalıştırılmıyor’ argümanı geçerli olsaydı, şimdiye kadar çoktan ayrılmaları gerekirdi. İstifalar özellikle referandum öncesi açıklansaydı, çok daha etkili ve vurucu bir çıkış yapılmış olunurdu. Artık iş işten geçti, bu saatten sonra bu atraksiyonun anlamı yok” deniliyor. Bu arada, istifacıların gerekçelerine katıldığını söyleyen, ama kendisi istifa etmeyip şimdilik devamda karar kılan üyeye dikkat etmek lâzım. Cezaevlerindeki bol ölümlü “hayata dönüş” operasyonlarında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak gösterdiği “performans” sebebiyle, AKP iktidarınca devlet madalyası, Yargıtay ve HSYK üyeliği ile ödüllendirilip, sonrasında, özellikle de son dönemdeki HSYK odaklı krizlerde hep ön planda gözüken bu üye acaba niye tek başına yola devam etmeyi tercih etti? Konuyla ilgili soruları “Ben kurulun hafızasıyım. Bilgi ve birikimlerimi yeni seçilecek üyelere aktaracağım” diyerek cevaplandıran bu üye, “Benim sorumlu olduğum bir kesim var” diyor. Bu sözüyle acaba kimi veya kimleri kast ediyor? Ve kurulda kalmak suretiyle, bu kesime karşı olan sorumluluklarını nasıl yerine getirmeyi düşünüyor? Dediği gibi, yeni seçilecek üyelere bilgi ve birikimlerini aktararak mı, yoksa “Bakanlıktan gelecek tekliflerin aynen kabul edildiğini gördüğümde ben de istifa ederim” sözüyle işaretini verdiği üzere, tek başına da olsa, daha stratejik bir zamanlama ile yeni bir krizin tetikleyicisi olma misyonunu mu üstlenecek? Ya da, istifa etmeyip tek başına devam kararı vermek suretiyle, kendisini oraya getiren iktidara vefa mı gösteriyor? Yani, o kriz ve çatışma görüntüleri, bir “danışıklı dövüş”ten mi ibaret? Bilemiyoruz. İlerleyen süreç içinde bu soruların nasıl cevap bulacağını ise birlikte göreceğiz. Netice olarak, HSYK artan üye sayısı ve tekrar düzenlenen yapısı ile yenileniyor. Bu yenilenme, yargıdaki işleyişte yaşanan kriz ve tıkanmaları bitirip bir rahatlamaya vesile olacak mı? Temennîmiz öyle olması. Ama mağlûbiyet ve dışlanmışlık psikolojisi içinde iyice bilenen bir kesimin, elinde tutmaya devam ettiği “mevziler”de, “vuruşarak çekilme” mantığıyla direnişini sürdürme işaretleri verdiği unutulmamalı. Ve daha şimdiden, HSYK’ya üye seçimlerinde gözlenen “kamplaşma”nın, oluşacak yeni kurulda ve onun üzerinden tüm yargı camiasında yeni kriz ve gerilimler üretmesine fırsat vermemek için, asıl gerekli olan zihniyet dönüşümünü hızlandıracak yapısal reformlar âcilen yapılmalı. 17.10.2010 E-Posta: [email protected] |