Cevher İLHAN |
|
Politik ikiyüzlülük ve çarpıklıklar… |
Yeni “sivil demokratik anayasa”nın başörtüsü yasağının bitip tükenmeyen tartışmalar tuzağına düşürülmesinin ve Başbakan’ın “kamusal alan” söylemi ile sanki hâlâ çoğu üniversitelerde dayatılan yasak yokmuş gibi YÖK Başkanı’nın “tutanak yazısı” ve “başı açıklara güvence vermesi”nin akabinde alevlenen “resepsiyon gürültüsü” paravanında, bir dizi garâbet oluyor. Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta, Türkiye’de bir “Kusturica kargaşası” yaşandı. Bosna’daki katliâmı savunan Sırp Yönetmen Emir Kusturica’nın CHP’li Belediye Başkanı tarafından Antalya Altın Portakal Film Yarışması’na “jüri” olarak dâvet edilmesi, Kültür Bakanı Günay tarafından kınanmıştı. Ancak, Boşnak düşmanı soykırım destekçisi Sırp ırkçısı Kusturica’nın daha evvel 2001’de, peşinden AKP iktidarı döneminde 2004’te ve 2008’de Türkiye’ye çağrılıp hiçbir tepki görmemesi; ve en son dört ay önce AKP’li Büyükşehir Belediyesi tarafından konser vermek için Bursa’ya dâvet edilip ayakta çiçeklerle karşılanması gözardı edildi. Türkiye’nin tanıtılmasına, sinema sanatına ve endüstrisine hiçbir katkısı olamayacağı ortada iken, AKP’li ve CHP’li belediyelerin, sanat adına dünyada başka kimse kalmamış gibi, katliâmı ve tecâvüzleri savunan haliyle itibarı sıfırlanmış Kusturica’yı çağırmaları çarpıklığı bir yana. Asıl çarpıklık, daha önce iktidar partisi belediyesi tarafından el üstünde tutulan Kusturica’nın dört ay sonra Kültür Bakanı tarafından protesto edilmesi, politik ikiyüzlülüğü…
KUSTURİCA ÇARPIKLIĞI… Gerçekten, Srebsenizta’da yüzbinlerce Müslümanın katledilmesine alaycı ifâdelerle arka çıkan birinin kendi partisine mensup belediyenin dâvet edilip ağırlanmasına ve alkışlanmasına en ufak bir tepkide bulunmayan, “Soykırımı destekleyen birinin burada işi ne?” demeyen Bakan’ın, muhalefete mensup belediyenin dâveti üzerine “O varsa ben yokum!” demesi, çelişkili çarpık politikaların tezâhürü olmakta. Kısacası, Kusturica tavrı, çifte standartlı siyasetin karakterini su yüzüne çıkarmakta. Aslında sâdece “Kusturica krizi”nde değil, AKP iktidarında birçok yaman çelişkiler ve çarpıklıklar sergilenmekte... Meselâ Kültür Bakanı ve iktidar partisi, Ermeni diasporasının Fransa’daki ateşli savunucularından Lara Fabian’ı boykot etmedi. Yine “Öcalan’a özgürlük” ve “Pontos bizimdir” sloganlarını atan Yorgo Dalaras’ın İstanbul’de konser vermesine en ufak bir protestoda bulunmadı. (Cengiz Semercioğlu, Hürriyet, 12.10.2010) Ya da Amerikan kamuoyunda bile Afganistan’daki yüzbinlerce askerin harcamaları, Afganlılara sıkılan kurşunların, atılan bombaların masraflarının yine Afganlılardan ve NATO paravanında kendisine destek veren NATO üyelerinden tahsil edilmesine büyük tepki gösterilirken, Ankara tepkisiz kalmakta… “ABD’nin Afganistan’ı işgal ve istikrarsızlaştırma projesi faaliyetleri” ile ilgili olarak bir internet sitesinde Amerikan ordusunun Afganistan işgal ve katliâmına “gerekçe” gösterdiği “gizli Afganistan savaşının 92 bin belgesi”nin yayınlamasıyla deşifre olmakta. ABD’nin “yeni dünya düzeni” maskesi altında, “Taliban” bahanesiyle küresel egemenlik ve çıkarları adına çoğu “kaza” sürü verilen baskınlar ve saldırılarla işgale direnen Afganlıları ve Pakistanlıları sistemli katletmesi, İngiltere gibi işgal ortaklarını dahi sarsmakta. Lâkin ABD’nin bölgedeki en ileri işbirlikçileri kukla Karzai yönetimi ve Pâkistan hükûmeti dahi buna karşı “şoke” olup itiraz ederken Ankara’dan ses-seda çıkmamakta!
“DÜNYAYA ŞEKİL VEREN DIŞ POLİTİKA”! Çarpıklıklar sürüyor. En son Pentagon Amerikan Özel Operasyonlar Komutası CIA ve Ulusal Güvenlik Kurumu, Afganistan’daki gizli operasyonların ayrıntılarını ihtiva ettiği ve askerî sırları açıkladığı “tahminiyle”, Afganistan’da “hizmetleri”nden dolayı “bronz yıldız madalyası” alan Albay Anthony Shaffer’in 299 sayfalık “Operatıon Dark Heart” isimli kitabını toplatmakta. Amerikan Savunma Bakanlığı, 11 Eylül saldırılarından aylar önce uçak kaçıranların bir “tehdit unsuru” olarak teşhis edildiğinin yazıldığı kitabın 10 binlik ilk baskısına 250 bin dolar ödeyip imha ediyor… Hollanda gibi Amerikan müttefikleri bile “Amerikan egemenlik, enerji kaynakları ve hatları savaşı”ndan askerlerini çekerken, Türkiye mevcut birliğe ilâve olarak ek asker gönderiyor. Tıpkı Müslüman Irak’ta olduğu gibi, işgalcilere tam destek veriyor. Dahası her defasında çoğu çocuk ve kadın yüzlerce sivilin katledildiği, köylerin, şehirlerin bombalandığı bu Müslüman ülke üzerindeki “kirli hegemonya ve çıkar savaşı”nın “işgal ve savaş ortağı” oluyor. Mehmetçiği conilere “kalkan” yapmada yarışıyor. Şimdi de Pentagon’un Avrupa ve NATO’dan sorumlu üst düzey yetkilisi Jim Townsend’in ifşaatıyla; ve Brüksel’de Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Savunma Bakanı Robert Gates ile dörtlü zirve yapan Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Millî Savunma Bakanı Gönül’ün ikrarıyla, Türkiye’nin Müslüman komşu İran’a karşı topraklarına “füze savunma sistemi”nin yerleştirilmesine dair “kapsamlı derin müzâkereler yapıyor”! Ve iki hafta önce İstanbul’a gelen Amerikan eski Başkanı Clinton, Bilgi Üniversitesi’nde “Türkiye dünya tarihine şekil veriyor” diye övgüler yağdırıyor. Eski bir Beyaz Saray çalışanı (tercümanı) olan Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Siz ‘Shakespeare yazdı, Einstein düşündü, Atatürk inşa etti’ demiştiniz. Bizler daha güçlü bir Türkiye için Atatürk’ün izini tâkip etmekteyiz” methiyelerini diziyor… Peki bu mu “dünya tarihine şekil veren” dış politika? 17.10.2010 E-Posta: [email protected] |