Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Başörtüsü zulmü artık son bulmalı |
Uzunca bir zamandır devam etmekte olan, başörtüsü yasağı zulmünün böyle kronik hâle gelmesine hangi unsurlar sebep oldu acaba? Bu olayın, ehl-i din olarak kafa yormamız gereken önemli bir tarafı da, hiç şüphesiz kader ciheti olmalı. Acaba hangi günahlarımızla, hangi yanlış fiiliyâtımızla, hangi hata ve kusurlarımızla kadere fetva verdirdik ki, bazı ifsat komitelerinin bu haksız hakaretlerine, bu tasallutlarına maruz kaldık? Hangi sebeplerle, hangi sâiklerle Cenâb-ı Hak, dünyalık insanların, hem de önemli bir şeâirden sayılan mü’minlerin başındaki örtüye hücum ederek musallat olmalarına müsaade etti, izin verdi? Yüce Allah, hikmetsiz iş yapmayacağına göre, bu noktada dönüp kendimizi sorgulamamız, hesaba çekmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda işin kader boyutu olmakla beraber, elbette sebepleri de bütün bütün görmezden gelerek reddetmek doğru olmaz. Yıllardır maruz bırakıldığımız, zulme varan, bu kanunsuz, insanlık dışı yasağın bir an önce sona erdirilmesini istiyorsak, üzerimize düşen vazife ve sorumluluklarımızı bir an önce yerine getirmemiz gerekir. Görüldüğü kadarıyla, fert olarak bu konudaki vazife ve sorumluluklarımızdan kaçıp, çareyi hep başkalarından, hep Ankara’dan, hep siyasîlerden bekliyor olmamız ilk akla gelen önemli bir yanlış. Siyasîlerin de, bu önemli problemi çözme yerine, onu suistimal ederek, siyasî malzeme hâline dönüştürüp, “Buradan ne kadar rey toplayabilirim?” hesaplarına girerek, karşılıklı bilek güreşine girişmeleri ikinci bir yanlış. Bu kanunsuz yasağın uygulayıcıları konumundaki idarecilerin bazıları da, bu yasağın haksızlığına inandıkları halde, zulme lâkayt kaldıkları, bir kısmı da bu yasağın tarafı oldukları için, mevcut başörtüsü zulmü devam edip gidiyor. Başbakanın ifadesiyle bu yasaklar, yeni icad edilen bu “kamusal alanlar” yedi yıl öncesine kadar niye yoktu? Mevcut kanunlar yürürlükte olduğu halde geçmişte bu yasaklar niçin yoktu? Dindar kadroların hükûmet oldukları zaman diliminde böyle mantıksız yasakların hız kazanarak devam etmesi size de tuhaf gelmiyor mu? Mânevî değerlere bağlı, hanımları başörtülü, inançlı bir çok idarecinin icrâ makamlarında bulunduğu dönemlerde başörtüsü zulmünün devam ediyor olması sizce de garip değil mi? Ayrıca dinî değerleri öyle fazlaca öne çıkarmadan, sırf hak ve hürriyetlerden bahsederek iktidara gelen siyasî kadrolar döneminde, şimdi yaşamakta olduğumuz yasakların hiç olmadığı veya asgarî düzeyde olduğu da sizce enteresan değil mi? Yine geçmişte öyle çok dindar görünmedikleri halde, başörtüsüne bir inanç ve insanlık hakkı olarak bakan ve yasaklara karşı çıkan bir çok idarecinin mevcudiyeti de, bu konuda kayda değer bir durum olsa gerek. Yasaklarla ilgili olarak cevap bekleyen böyle ilginç ve garip suâllerin doğru cevaplarını hep birlikte bulmamızda fayda var diye düşünüyorum. Olaya sebepler tahtında baktığımızda, geçmişte yaşanan yasaklara karşı ehl-i dinin samimiyetini, dinî hassasiyetlerinin gücünü ve yasaklara karşı olan kararlı mukavemetlerini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca o dönemde iktidarda bulunan siyasî kadroların hiçbir sûistimale tevessül etmeden, başörtüsüne bir hak ve hürriyetler açısından yaklaşarak, herhangi bir fitneye de kapı aralamadan, olaya yaklaşmalarının payı olabilir. Meselâ şimdi başörtüsü yasağının kaldırılması hususunda, gerek referandum propagandaları esnasında, gerekse şimdi aynı konu etrafında, gerek iktidar partisinin, gerek muhalefet partisinin bu problemin çözümüne yönelik söylediklerine baktığımızda, her iki tarafın da müşahhas adımlar atmaktan çekindiklerini, birbirini samimiyetsizlikle itham etmenin ötesinde bir şey yapmadıklarını görüyoruz. Halbuki bu konudaki müşahhas adımı iktidar partisinin atması gerekir. Çünkü bu problemi çözme noktasında öncelikli vazife hükûmetindir. Bu hususta millete karşı sorumlu olan, önce iktidar, sonra muhalefettir. Kaldı ki, başörtüsü yasağının kaldırılacağına dair iktidar partisinin millete verdiği sözleri, vaatleri vardır. Bakın şimdiki başörtüsü yasağı gibi geçmişte vahim bir yasak olan ezanın Türkçe okunmasına son verip, aslî şekline çevrilmesini, Demokrat Parti iktidara gelir gelmez, çok maharetli bir manevra ile, o azgın ve acımasız Halk Partisi’nin desteğini de arkasına alarak, kavgasız, gürültüsüz bir şekilde hallederek, millete verdiği sözü yerine getirdi. Yıllardır artık zulüm derecesine gelmiş ve kronikleşmiş bu kanunsuz, insanlık dışı başörtüsü yasağını kaldırıp, mağdurların yıllardır çektikleri sıkıntı ve azapları sona erdirmek de, millete karşı sorumluluk makamında bulunan hükümetlerin öncelikli vazifeleri olsa gerek. 17.10.2010 E-Posta: [email protected] |