Hüseyin EREN |
|
Ay ışığı okumaları |
Bazen tereddüt içinde kalır, ne okuyayım, nasıl okuyayım der düşünürüz. Hele büyük bir kitapçıya girmiş, cilt cilt kitapları görmüş, bir de buna yeni çıkanları eklemişseniz tereddünüz telâşa dönüşür: Bu kadar kitap okunur mu? Vakit fukaralığının dem vurulduğu bu dönemde kitap okumaya vakit ve nakit ayırmak ayrı bir önem, ayrı bir özveri, ayrı bir fedakârlık gerektirdiği şüphesiz. Kitabın da artık endüstriyel bir üretim ve tüketim âletine dönüştürüldüğü modern zamanlarda ne okuyacağını, ne zaman okuyacağını bilmek de problem; vakti çalan çok şeyin olması, meşgul edecek çok işlerin varlığı, özgün bir okuma şeklini düşündürüyor doğrusu. Rüzgârın önünde savrulan yaprak misâli bir okuma mı, yoksa ihtiyaç duyulan, hedeflenen ve o hedef etrafında dönen bir okuma mı sergilemeli okuyucu? Yeni çıkanlar, reklâmla popüleştirilenler, çok satanlar listesine bakılarak mı kitap seçilmeli; yoksa iç dünyaların sesi, düşüncelerin yönü, duyguların dillendirdiğine göre mi? Zevkine, uyku getirsin, vakit geçsin okumaları ile hakikat arama, hikmet avlama okumaları bir olmayacağı bir gerçek. Bu iki ayırımı yaptıktan sonra ciddî okuyucuya ikinci ciddî bir yol daha açılıyor: Neyde yoğunlaşarak, hangi öz etrafında dönerek okumalı? Daire geniş, düşünceler derin, hikmetin sonu yok; öyleyse nereden başlamalı? Neyi, neden okuyacağı şuurunda olanın bir okuma defteri vardır; konu hedefli okumada okuduklarını yazdığı gibi, okuyacaklarını da yazar. Aylık, yıllık okumalar bu defterde tutulur; hedefte sapma var mı, yön değiştirme oluyor mu, gözlenir, ona göre kontrole gidilir. Bir konu etrafında birkaç aylık okuma olabileceği gibi birkaç yıllık okuma da olabilir. Kitaba göre konu değil, konuya göre kitap, kitaplar seçilir. Yine de bir merkez etrafında döner bu okuma şekli. Dünyanın kendi etrafında dönerken güneş etrafında dönmesi gibi. Merkezle muhit arasını gece gündüz okumaları olarak ayırabiliriz. En önemli konu ve kitaplar en önemli zamana ayrılır; sabahın seheri, akşamının dinlenmiş hâli en kıymetli zamanlardır ve o kıymette değerlendirilmelidir. Sabahta Kelâm-ı Ezelî okunabilir, sonrasında Risâle, Cevşen ve diğer duâlar. Gündüzde ise seçilmiş konu etrafında yazılmış diğer kitaplar; otobüste giderken, birini beklerken ve kişinin kendisinin bulacağı diğer zamanlar. Fakat bu okumalar Risâle ile irtibatlı okumalardır. Diyelim ki tevhid bahsi, özelde kuantum fiziği. Gecede kuantum fiziği ile ilgili yerler Risâlelerden okunurken gündüzde de diğer kitaplar okunabilir; gece gündüz buluşması, dünya güneş irtibatı gibi; okumalar buluşturulmuş, birleştirilmiş olur. Konu yörüngesinde kifayetli derecede okuma ve özümseme gerçekleştiğinde başka bir yörüngeye gidilir; kâinat, zerre zerre, yıldız yıldız gezilir, hakikat avlanır. Sadece merkezde kalan veya muhitte gezmekten merkeze gelemeyen mizansız okumalar kâinat kitabını kavramadan yapılan okumalardır. En merkezde Kur’ân’la, Esmâ-i Hüsnâ ile buluşturmayan okumalar savruk okumalardır; dengeli, kuşatıcı, kavrayıcı bir okuma ile düşünce mizana ulaşır, duygular da yörüngesinde akar. Kısaca özetlersek; kendi etrafımızda dönen okumaları güneşle, güneş sistemi ile birlikte buluşturursak, hikmet kâinatında sonu gelmez yolculuğa çıkmış oluruz. Buna da kısaca Ay ışığı okumaları diyebiliriz. 19.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (31.08.2010) - Ramazan; zamanı damıtmak (10.08.2010) - Ayın içinden geçmek (27.07.2010) - Tebessüm ettiren teslimiyet (20.07.2010) - Güzelliğin ruhu (06.07.2010) - İzmir’den izler... |