Muzaffer KARAHİSAR |
|
Akşamüstü |
Akşamüstü, çalışan insanlar huzurevinden vedalaşıp ayrılınca nöbetçilerin haricinde katlarda, odalarda, salonlarda sadece oranın sakinleri kalır. O andan itibaren bir sessizlik kaplar her tarafı. Bu rahatsız edici durumdan o mekânda yaşayanlar pek hoşlanmaz. Gurup vaktinin gelip akşam olması ve karanlık gecenin ıssızlığı hastaların, yaşlıların, yoksulların ve kimsesizlerin dertlerinin, hüzünlerinin, hastalıklarının, sıkıntılarının, acı ve açlıklarının depreştiği vakitlerdir. İşte akşamüstü böyle, bilinen ve alışıldık, yakın bir gecenin başladığı zaman olması nedeniyle insanlar telaşlı ve endişelidirler. Çıkış saatinde bütün katları ve odaları hızlı bir şekilde bu düşüncelerin verdiği bilinçle dolaştım. Özellikle yatağa bağımlı insanların yorganın altındaki vücutlarından sadece solgun yüzleriyle, durgun ve mecalsiz bakışları görünüyordu. Her odadaki insanların bakışlarında derin mânâlar, izler, anlamlarla önünden geçen herkesi gözün uzanabildiği kadar takip ediyor, verilen selâmı gözüyle alıyordu. Dağınık saçları, yorgunluğunu, durgunluğunu, bitkinliğini ve yılların izini taşıyan kırışmış yüz hatları ile soluk benizlerde acizliğin, fakirliğin, mecalsizliğin, yaşlılığın ve hastalığın varlığını rahatça görmek mümkün. Gençliği, güzelliği, evladı, varlığı, mutluluğu ve bütün ümitlerini bir şarkının nağmeleri gibi geride bırakmışlar: “Şimdi o mesut günler mazide kaldı.” Bütün odalardaki yürek burkan ve insanı hüzne sevk eden bu manzara karşısında duygulanmamak ve üzülmemek elde değil, diye düşünürken Kur’ân-ı Kerim’den gönülleri, kalpleri ve ruhları ferahlatan ayeti hatırladım: “Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir.”1 Evet, her şey O’nun taht-ı tasarrufunda, her şeyi bilen, gören, işiten, anlayan; gaye ile rahmetle ve hikmetle yaratan O. Sebepler perdesinin arkasındaki güzellikleri, şefkati ve merhameti görebilmek, anlayabilmek önemli olan. Onların ihtiyacını karşılayan, rızıklarını veren, yaşlı vücutlarını nizam intizam içersinde çalıştıran kudret sahibinin hikmetini görebilmek gerekir. Yorgan altında sükûnet içersinde bulunan seksen senelik eskimiş, yıpranmış ve yorulmuş o vücudun içerisinde hiç durmadan, ara vermeden çalışan kalbine bakmak lazım. Şimdiye kadar 300 milyon litre; yani 10 bin adet petrol tankeri kadar kanı vücuda pompalamıştır. Hâlâ çalışarak, kasılıp gevşeyerek saatte 340 litre kanı o vücudun her tarafına, derinliklerine göndermeye devam etmektedir. Rabbim o hasta ve yaşlı insanların bu geçici âlemde iman iksiriyle dudaklarının her kıpırdamasında binlerce zikir, istiğfar, dua ve niyazları reddetmeden kabul ederek ahiret için güzel, süslü, renkli ve lâhutî bir sevap yatırımı olarak defter-i hasenelerine kaydediyor. “Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. O’na ibadet et ve O’na tevekkül et. Rabbin, sizin yaptıklarınızdan habersiz değildir.”2 Onun sahibi olarak, onun halini durumunu, vaziyetini görerek bizim acizliğimiz, çaresizliğimize bedel şefkati, acıması ve merhametiyle onu kuşatıp kolluyor. Gelecekteki yüce makamlarına, rahmet hazinelerine, Cennet bahçelerine hazırlıyor. “Ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.”3 Her şeyi bilen, gören, işiten, anlayan Cenab-ı Hakkın lütfunden, ihsanından, müjdesinden başka hiçbir şey o masum insanların hüzünlü kalplerine teselli olamazlar. Bu duygular, mülahazalar ve tefekkürlerle bir akşamüstü ziyaretini geride bırakıp yaşlılarla selamlaşıp vedalaşarak ayrılırken telefonuma tevafuk olarak gelen mesaj da çok manidar: “Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır. (Hadis- şerif, Müslim)”
Dipnot: 1.Zümer suresi, 62 2.Hûd suresi, 123 3.Âl-î İmran suresi, 5 19.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (13.10.2010) - Sen dönerken aramıza (12.10.2010) - Sonbaharın hatırlattıkları (14.09.2010) - Ali Bey’in not defterinden (09.09.2010) - İnsanlara yardım, hayvanlara şefkat |