Ali FERŞADOĞLU |
|
Gaybı bilmek, fal ve gelecekten haber vermek |
Sık sık karşılaşırız şarlatan falcılar, kehanetçilerle. Acaba gaybı bilmek mümkün mü? Eğer mümkün değilse, kimi zaman verdikleri haberlerin doğru çıkmasını nasıl yorumlayacağız? Gaybı Allah’tan başkası bilemez. Öyleyse, bir kısım falcıların ve bazı âlimlerin bir kısım gaybî haberler vermesi nasıl olur? Gayb ikidir: Biri hakiki, diğeri izafi, göreceli gaybdır. Gerçek gaybı, Allah’tan başkası bilemez. Peygamberler dahi, bildirilmedikçe bilemezler. Ancak gayb (metafizik) âleminden şehadet âlemine giren bazı görüntü ve sesler vardır. Bunlar kimimize göre gayb, kimimize göre ise zaman zaman ayan beyan olabilir. İşte, bunları algılamak, bunlardan haberdar olmak mümkündür. Yani bazı hususlar bize göre gayb iken, mânâ/metafizik âleminde ilerleyen insanlar için gayb değildir. İnsanların, hakikî gaybı, bildirilmeden ve gösterilmeden bilmeleri ve görmeleri imkânsız. Keşfedilen/görülen/bilinen/işitilen şey, izafi/göreceli, yani bize göre olan gaybdır. Yoksa veli ve âriflerin, hatta bir kısım medyum veya falcıların gördükleri, bildikleri, gayb değil, gaybdan çıkıp şahadet âleminin değişik boyutlarına ayak basan ve bizim henüz muttalî olmadıklarımızdır. Kimi zaman falcıların, başkalarına göre gayb, ancak kendilerine göre şehadet âleminde olup bilmelerinin mümkün olduğu ve doğru olarak haber verdikleri bir-iki haber/görüntü/ses uğruna; insanlar, merak ve zaaflarından dolayı onların her şeyi görebileceklerine ve işitebileceklerine inanır, şartlanırlar. Falcılar da, yarım yamalak bilgileriyle suistimal ederek onları sömürürler. Meselâ bunlar, kahve veya insanın avucuna bakarak, güya geleceğini okuyarak şöyle derler: “Sana yakında bir yolculuk görünüyor, uzun mu desem, kısa mı desem; çevrende bir düşmanın var, yakın mı desem, uzak akrabadan mı desem; hükûmetle bir işin var, büyük mü desem, küçük mü desem!...” Şimdi düşünelim: Kim uzun veya kısa yolculuğa çıkmıyor, kim çevresindeki insanlardan bazılarıyla problem yaşamıyor, kimin hükûmetle işi yok? İşte, falın yasaklanmasının sebeplerinden birisi de, bu suistimallerdir. Batı’da, Hıristiyanlık ile ilim arasındaki mesafenin açılmasıyla, seküler hayatın topluma nüfuz etmesiyle mânevî boşluk doğmuş; pek çok insan akıl, ilim ve gerçeklerle ilgisi olmayan okültizm (bilinmezlik, gizlilik, sırlar) alanına itilmiştir. Böylece devreye kabala, gül-haç, tarot, simya, astroloji, spiritüalizm, kehanet, falcılık, ruh çağırma, vampirlik, büyücülük, numeroloji, cadılık gibi benzeri bâtıl inanışlar girmiştir. Özellikle cadılık, efsunculuk, üfürükçülük, sihirbazlık meslekleri caziptir.1 Mâide Suresi’nin 3’üncü âyetine göre, bir nevî gelecekten haber vermek olan her nevî falcılık ve bunlara inanmak haramdır, yasaktır: “..bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır...”
Dipnot: 1- Doç. Dr. Selim Soylu, Zaman, 29 Mart 2003. 19.10.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |