Faruk ÇAKIR |
|
İyi niyetle yola çık |
Vazifesi ‘iş yapmak’ olanlar bunu yapmadıkça problemleri çözmek de mümkün olmuyor. Elbette insanlar, var olan problemleri ‘konuşa konuşa’ halleder ve halletmeli. Ama bunu daha çok ilim ve fikir ehlinin yapması; öte yandan Türkiye’yi idare edenlerin de bu tartışmalardan istifade ederek ‘iş yapması’ beklenir. Geldiğimiz noktada; başörtüsü yasağının hâlâ sürüyor olması Türkiye’ye puan kaybettiriyor. Gazete ve televizyonlara yansıyan manzaralara bakılırsa, devam eden kanunsuz yasaktan daha ziyade, “Üniversitelerdeki yasak sona ererse, bu işin sonu nereye varır? Başörtüsü ‘kamusal alan’a da girer mi? Başörtüsü, lise ve ilkokula da iner mi?” gibi konular hararetle tartışılıyor. Bazı ‘yasak savunucuları’ bu tartışmaları da geride bırakıp, “Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı sona ererse, başörtülü öğrenci sayısı çoğalır. Sonra da bu öğrenciler, başı açık olanlara baskı uygular. O halde bu yasak devam etsin” diyor. Çok afedersiniz, ama bu yaklaşım biraz “Körün dolma yemesi”ni hatırlatıyor. Malûm, iki ‘kör’ aynı masada ‘dolma’ yiyormuş. Biri, diğerine sormuş: “Niçin dolmaları ikişer ikişer yiyorsun?” Diğeri cevap vermiş: “İkişer dolma yediğimi nereden bildin?” Birinci kör açıklamış: “Çünkü ben de dolmaları ikişer ikişer yiyorum da ondan!” Başörtüsü yasağının sona ermesiyle birlikte başı örtülü öğrenci sayısının artacağı muhakkak. Çünkü şu anda üniversiyeteye devam ettiği halde, sırf ‘yasak’ olduğu için başını örtemeyen öğrenciler var. İlâve olarak, aynı yasak dolayısıyla en başta üniversite eğitimine başlamayanlar var. Kanunsuz ve keyfî yasak sona erince elbette daha fazla başı örtülü öğrenci sınıfları doldurur. Ama bu fıtrî bir neticedir ve yasakla bunun önüne geçmek mümkün değildir. Aslında başını örten öğrencilerle başını açan öğrenciler arasında bir problem yoktur. Geçmişte de, günümüzde de başı açık öğrencilerle başı örtülü öğrenciler el ele, kol kola üniversitelere gidebilmiştir. Baskı, daha ziyade yasakçı yöneticilerin uygulamalarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla “Başörtülü öğrencilerin sayısı artınca, başı açık olanlara ‘baskı’ uygulanır” iddiası temelsiz bir iddiadır. Başı örtülü olan arkadaşından etkilenerek ve hür iradesiyle başını örtmeyi tercih edenlerin sayısı artabilir ki, bu da yine tabiî bir neticedir. “Başörtüsünün üniversiteyle sınırla kalmayacağı” yönündeki endişeler de yersizdir. Bu endişenin temelinde, “başı örtülü olanları tanımamak” yatıyor olabilir. “Başörtülüler üniversitede olmasın” demek ne kadar Türkiye ve dünya gerçeklerine ters ise, “Başörtülüler ‘kamusal alan’da da olmasın” demek de aynı ölçüde yanlıştır. Başörtüsüne uygulanan yasak her kademede sona ermelidir. Dolayısıyla ‘kamusal alan’da da, yasak uygulanan diğer yerlerde de başörtüsü serbest olmalıdır. Dikkat edilsin: Milletin talebi, kanunsuz yasağın sona ermesidir. Yoksa hiç kimse “bütün öğrenciler, bütün memurlar vs. başörtülü olsun” demiyor ki? Zaten böyle bir talep fıtrî de olmaz, aksine tersinden bir ‘yasakçılık’ olur. Herkesin başörtülü olmasını talep etmek, bunun için duâ etmek ayrıdır; ‘herkes zorunlu olarak başını örtsün’ demek ap ayrıdır. “Zorla güzellik olmayacağını” en başta mütedeyyin insanlar bilir. Fıkhî ve hukukî ayrıntıları konuşulup tartışılabilir, ama ilköğretimde bile böyle bir talebin gündeme gelmesine ‘tabu’ olarak yaklaşmamak lâzım. Meselâ, Almanya’da okuyan bir ilköğretim öğrencisi istemesi durumunda başı örtülü olarak okula gidebiliyor. Aynı şey ülkemizde talep edilince niçin ‘aykırı talep’ olmuş olsun? Lütfen dikkat: En temel insan ve inanç hakkı olarak başını örtmek isteyenlere engel olunmasın. 23.10.2010 E-Posta: [email protected] |