M. Latif SALİHOĞLU |
|
Yüksek pencere |
Namık Gedik cinayetiyle ilgili bilgi akışı devam ediyor. Elimize ulaşan, yahut bizim tesbit ettiğimiz diğer bazı bilgiler kısaca şöyle:
1) Okulun penceresi yüksek
Hadisenin görgü şahidi İskenderunlu Edip Yangın'ın 2003 yılı Haziran'ında bize naklettiği bilgilerin yanı sıra, kendisi ayrıca şöyle bir iddiada bulundu: "Namık Gedik, intihar etmedi. Zaten, okulun yüksek penceresinden atlaması mümkün de değildi. Aksini söyleyen varsa şayet, şimdi de gidilsin, bakılsın, keşif yapılsın... Ben şunu iddia ediyorum: Ankara'daki Harp Okulunun "Bakan Atladı" denilen o penceresi öylesine yüksektir ki, sağlam adam dahi oraya tek başına çıkıp atlayamaz." Bu hususu teyid ve te'kid eden bir bilgiyi de, Diyarbekir'den Abdulkadir kardeşimiz gönderdi. O da, bu bilgiyi aynı darbecilerin zulmüne mâruz kalmış olan DP'li Melik Fırat'ın hatıratında bulmuş. Şöyle ki:
2) Melik Fırat'ın anlattıkları
Ferzende Kaya'nın Anka Yayınları arasında çıkan ve Abdulmelik Fırat'ın hayatını anlatan "Mezopotamya Sürgünü" isimli eserinde konuyla ilgili şu ifadeler yer alıyor: "Namık Gedik, bulunduğu odadan kendisini pencereden atmış, intihar etmiş dediler. Tabiî, bulunduğu odadan kendisini atması mümkün değildi. ...Çok üzüldüm. Ben de gidiyordum da, yaşayacak günlerim varmış. Onu çöp kamyonuyla getirdiler, sövdüler ve sonra da pencereden attılar." (Age, s.141)
3) Chevrolet araba var
Namık Gedik ile Üstad Bediüzzaman'ın münasebetini başka bir şekle sokmaya çalışanların uydurmalarına göre, güyâ "Said Nursî ağır hasta. Ona tahsis edeceğimiz araba yok" diyen Urfa Emniyet Müdürüne kendisi emir verip demiş ki: "Çöp arabasıyla da olsa, onu oradan geri gönderin!" Bir kere, böyle bir emir vaki olsaydı, emrin yerine getirilmesi yönünde de, en azından arbedeye varacak derecede bir hareket, bir teşebbüs hali yaşanırdı. Evet, Üstad'ın Urfa'dan ayrılması yönünde yukarıdan bir istek vaki olmuş; ancak "çöp arabası" sözü telâffuz dahi edilmemiştir. Bu söz, sonradan uydurulmuştur. Kaldı ki, ortada bir araba var zaten. Üstad Bediüzzaman, Emirdağ'dan Urfa'ya Chevrolet marka hususi otomobiliyle gitmiştir. Dönmesi icap etseydi, yine aynı arabayla geri dönebilirdi. Dolayısıyla, "Çöp arabası" teklifi veya alternatifi, burada mantıken dahi mümkün görünmüyor.
Tarihin yorumu 22 Ekim 1937
Dersim'i yaktı yıktı; sonra gitti
Dünya ve insanlık tarihi, kendi vatandaşının canını yakma, kanını dökme, hatta katliâm yapma hususunda İsmet İnönü ayarında ikinci bir başbakanın varlığını göstermiyor. 1925 yılı başlarında patlak veren Şeyh Said Hadisesi esnasında kan dökme iştihasıyla Başbakan olan İsmet Paşa, bu vazifesini Dersim katliâmının tavan yaptığı 1937 yılının Ekim ayı sonlarına kadar aralıksız şekilde sürdürdü. Nasıl olduysa, M. Kemal ile aralarındaki "itimat rabıtası" koptu ve 22 Ekim gününden itibaren 12 sene müddetle icracısı olduğu Başbakanlık makamından tasını tarağını toplamaya başladı. Üç gün sonra (25 Ekim) da resmî istifasını vererek Başbakanlıktan ayrıldı. İsmet Paşanın gelişi gibi gidişi de M. Kemal'in emir ve direktifleriyle olmuştur. Dahası, bu 12 yıl boyunca yaptığı mühim icraatların tamamı, aynı emir ve direktif doğrultusunda olmuştur: Şeyh Said, Menemen, Dersim Hadiseleri, "Şark İsyanları", İstiklâl Mahkemeleri ve gerçekleştirilen kanlı inkılâpların hemen tamamı, İsmet Paşanın uzun süreli Başbakanlığı dönemine rastlar.
Dersim'i yıktı, eyledi virân , Dersim (Tunceli) bölgesinde ağırlıklı olarak Türk ve Kürt kökenli Alevî vatandaşlarımız yaşardı. Hükûmet "Bunlar vergisini zamanında ödemiyor, bazıları askerliği aksatıyor, yer yer karakollara sataşılıyor..." şeklindeki bahanelerle, 1935'te "Tunceli Kànunu"nu çıkarttı ve bölge halkı üzerindeki baskıyı günden güne şiddetlendirdi. (Başlangıçta dört yıla mahsus olarak çıkartılan bu kànun, 1947'ye kadar devam ettirildi.) Baskıcı uygulamalar had safhaya çıkınca, yer yer ayaklanmalar başgösterdi. (21 Mart 1937) Bunun üzerine, Dersim'i imha ve halkını te'dip/tenkil etmek üzere geniş çaplı plânlar hazırlandı. 4 Mayıs günü ise, havadan ve karadan dehşet uyandıran bir taarruz harekâtı başlatıldı. Verilen emir kesindi: "Canlı nâmına birşey bırakmayın!" Katliâmlı taarruz harekâtı devam ederken, 12 Eylül günü "Eşkiya başı" dedikleri Seyyit Rıza ile bir grup "âsî" yakalandı. Yakalananların yargılanmasına tam bir ay sonra başlandı. M. Kemal'in Diyarbakır'a geldiği 15 Kasım gününün gecesi, Seyyit Rıza ve oğlunun da dahil olduğu yedi kişi zulmen idam edildi. İdamdan iki gün sonra Tunceli'nin Pertek mıntıkasına giden M. Kemal, kan ve barut kokan bu bölgede bazı teftişlerde bulundu; ayrıca, harekâta katılan komutanları tebrik etti. 22.10.2010 E-Posta: [email protected] |