Ahmet BATTAL |
|
Kim daha kabahatli? |
Dünya ve bölgemiz gibi Türkiye de bir çok yönden iyiye gidiyor. Ama iyiye gidişi sürdürmek için öz denetime ve muhalefetçi bir bakış açısı ile bakmaya ihtiyaç var. Geçen haftaki yazımda, HSYK seçimlerinde tulum liste yarışı yaşanırsa bunun propaganda yasağını delmek mânâsına geleceğini ve seçimlerin sıhhatine gölge düşürebileceğini yazmıştım. Gerçekten öngördüğümüz oldu. Bazı internet sitelerinde dahi yayınlanmış olan bir liste “bakanlık listesi” adıyla ve diğer bir liste de YARSAV listesi olarak anıldı. Seçimlerin geçici sonuçları da “bakanlık listesi” adının doğru bir isim olduğunu gösterdi. Zira en yüksek oyu bu listedeki adaylar aldı ve HSYK’ya seçilmiş oldu. Hemen ardından gelen ve seçilemeyenler ise YARSAV adaylarıydı. Bağımsız olması gereken bir yüksek yargı kurulunda yürütmenin bu şekilde kendine yer bulması tartışılabilir. Ama asıl tartışılacak olan, HSYK’nın bu yeni üyelerle “tarafsız” olup olmayacağıdır. Hakim ve savcıların, yönetmeye talip olan ve bu amaçla rekabet yapan siyasetçilerle “paralel” ya da onlara “karşı” siyasî görüşlere sahip olması son derece mahzurludur. Aynı mahzur, hakim ve savcıları yöneten kurul için de fazlasıyla geçerlidir. Ama maalesef garip bir sürecin sonuna gelinmiş ve ortaya, bakanlık ya da hükümet taraftarlarının çoğunlukta olduğu “iddia edilen” bir kurul yapısı çıkmıştır. Hükümettekiler de bu durumu inkâr etmemektedirler. Yanlış anlaşılmasın, aynısı yine olmasın diye söylüyorum: On İki Eylül öncesinde, önce öğretmenler ikiye bölünmüş ve onların kavgayı kışkırtmaları sağlanmıştı. Ardından polis de ikiye bölünmüş ve böylece kavgayı ayırması gerekenlerin kavgada taraf olmaları sağlanmıştı. İşte küçük kıyamet de ondan sonra kopmuştu. O tarihlerde ve on beş sene öncesine kadar hakim ve savcılar siyasî mânâda “bölünmüş” değildi. Bu gün ise HSYK siyasî mânâda bölünmüş ve siyasette taraf haline getirilmiş görünüyor. Zira kimi çevrelerde, hakimlerce, ama haksız rekabet yöntemiyle seçilen üyelere “iktidarın adamı” deniyor. Başka bazılarınca da bir başka yanlış yöntemin uygulanması ile Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen yeni üyeler her ne demekse “karşı cephe“nin ya da “muhalefetin adamı” olarak nitelendiriliyor. Bendeniz ise evvela bu iki yaftaya itiraz ediyorum: Bu üyelerin bir kısmını şahsen de tanıyorum. Ve kim hangi sebeple aday göstermiş olursa olsun, kim hangi sebeple kendisine oy vermiş ve seçilmesine sebep olmuş olursa olsun, tanıdığım üyelerin tümünün sağduyulu ve hakperest bir HSYK üyesi olacağından hiç bir şüphem yok. Hem de basının gözüyle bakıldığında görünen tarafsızlık endişesine rağmen. Ama bir şeye daha itiraz ediyorum: Bu görüntünün ortaya çıkmasına sebep olanlar her kim ise, onlar, hiç değilse bundan sonra, HSYK'nın tarafsızlık imajının bozulmasına değil, düzelmesine yardım edecek adımlar atmalılar. Zira Viktor Hugo’nun da dediği gibi: “Hakimin adil olması yetmez. Adil görünmesi de gerekir!” Bu, “yanlı HSYK” görüntüsünün müsebbiplerine gelince, Kendi iradeleriyle, ama sonuçta bir manevî baskı altında kalarak, aynen ya da ufak değişikliklerle “Bakanlık listesine” ya da YARSAV listesine oy veren hakimler kusurludur. Kendilerini korkuya esir etmişler ve aday listesinden üye “seçmek” yerine, gerekmediği halde, başkalarının hazırladığı bir listeyi “tasdik etmeyi” tercih etmişlerdir. Onların kusurundan, yaptıkları listelere “ya bu liste, ya düşmana teslim olmak!” diyerek oy isteyen bazı “önderler” de sorumlu. Bunların kusurundan da hakim ve savcıları güya “meslekî dayanışma” ya da “hayırlı hizmetler” adına örgütlemeye kalkan ve böylece ortaya bir “düşman” hayali çıkaran bir kısım sahte hamiyet sahibi örgütçüler sorumlu. Onların kusurundan ise HSYK ve Yargıtay’ı siyasetten uzak tutmayı beceremeyen eski ve mevcut kamu yöneticileri ve doğru bir seçim-temsil sistemi kurmadan seçim süreci başlatan TBMM üyeleri ile haksız rekabeti görmezden gelerek liste furyasına rağmen seçimi sürdüren YSK da sorumlu. Elhasıl, bu işle ilgili herkes, gelecekte olacak yanlışlık ve zulümlerden kendi payı kadar sorumlu olacak. O halde yeni yargı düzeni ile ilişkili herkes, külahını önüne koyup iyice düşünmeli, hatasından tövbe etmeli, yanlışı sürdürmekten kaçınmalı. Gerçekten iyiye gidebilmemizin şartı bu. 21.10.2010 E-Posta: [email protected] |