Görüş |
Bursa’dan Beyazıt Meydanı’na...
Yeni Asya Medya Grup tarafından hazırlanan “Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet Tırı”, bir aylık sürede 7.500 km yol / hizmet gerçekleştirdikten sonra, final programını yapmak için; Bediüzzaman Hazretlerinin en son 1959 yılında gelmek istediği, fakat bazı sebeplerden dolayı gelemediği Beyazıt Meydanı’ndaydı. Beyazıt Meydanı, İstanbul’un önemli sembollerinden biridir. Nitekim onu önemli kılan malûm hadiselerden birisi de, Bediüzzaman Hazretlerinin Divan-ı Harp Mahkemesi’nde, idam talebiyle yargılanırken, “Sen de şeriat istemişsin?” diye soran mahkeme reisi Hurşit Paşa’ya; “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa, feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet, adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil” diye cevap verdikten sonra beraat eden Bediüzzaman Hazretlerinin, çevresinde bulunanlarla birlikte Sultanahmet Meydanı’na kadar “Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye haykırarak yürümesidir. Hizmet Tırımızın final programı için bu denli önemli ve güzel bir yeri seçmesi de, takdire şayan bir hadisedir. Bursa Yeni Asya okuyucuları ve Yeni Asya sevenleri olarak, bizler de iki otobüs hâlinde bu muazzam programa iştirak etme şerefine nail olduk. Bediüzzaman Hazretlerinin fırsat buldukça geldiği Beyazıt Camii’nde öğlen ve ikindi namazlarını kılmak, Kur’ân-ı Kerim okuyanları dinlemek bizlere doyumsuz bir haz verdi. Üstad Hazretlerinin 26. Lem’a’da aktardığı o tefekkür dolu, muhteşem saatleri bir katre de olsa bizler de yaşamaya çalıştık. Hizmet Tırımızın sadık ve fedakâr hizmet heyetine plâketlerin verildiği programda, bizler de Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın dilinden, daha nice güzel hizmetler planladıklarını öğrenince çok mutlu olduk. İnşâallah bundan sonraki programlarda da, hayırlı hizmetler yapılıp, muvaffak olunur. Final programının sonuna gelindiğinde, içimizi bir hüzün kapladı. Bir bizi götürecek otobüslere bakıyor, bir de Hizmet Tırımıza, yani Üstadımıza bakıyorduk... Nasıl bu meydandan ayrılabilirdik ki? O muhteşem meydandan... Tırımızı nasıl bırakabilirdik? Bir daha nasıl ve ne zaman görecektik? Bütün bu sorularla, hüzünlü bir ruh hâlinde giderken, muhterem ağabeylerim, kalemleri hak yolunda yazan değerli yazarlarımızdan Ali Ferşadoğlu ve Vehbi Kara’yı gördüm. Onların ve diğer yazarlarımızın sohbetleri, bizim ruhumuzdaki o hüznü hafifletti. Bir de kitaplarını imzalayıp hediye ettiklerinde, daha da bir mutlu olduk. Ve sonunda yine 20 Eylül günü Bursa’da dediğimiz gibi, “Güle güle Üstadım...” (23.09.10, Yeni Asya) diyerek Beyazıt Meydanı’ndan ayrıldık. Bu muazzam hizmetinden dolayı, bir kere daha Yeni Asya Medya Grup’u, bütün birimlerini, bütün Tır ekibini; bu organizasyonu gerçekleştirmek için il ve ilçe bazında büyük emek harcayan Yeni Asya temsilciliklerine ve okuyucularına, cân-ı gönülden tebrik ve teşekkür ediyoruz. Allah sizlerden razı olsun. Ayrıca; bu ve buna benzer pek çok hizmetlere imza atan Yeni Asya, “Risâle-i Nur’un Medyadaki Dili” olma çizgisini 42. yılına girerken de “tavizsiz” bir şekilde devam ettirdiğini gösteriyor. İnşâallah Tırımızı çok özlemeden, yeniden farklı hizmetleriyle yollarda görürüz. Kim bilir, belki de bir daha görmek için Avrupa’ya ya da Şam’a gitmemiz gerekir...
M. YASİN AYDIN |
20.10.2010 |
ŞÜKÜR DÖNDÜ TIRIMIZ
Şükür döndü Tırımız, tamamlayıp turunu, Yaydı bütün cihana, Risâle-i Nur’unu.
Zaten bu idi gaye, Nurlara ayna olmak, Millete bir şevk verip, onlardan şevkle dolmak.
Maksat hâsıl olmuştur, mâ’kes buldu hakîkat, Gidilen her bir yerde, ayrı ayrı serenat.
Alkışlar, gözden yaşlar, kardeşler arkadaşlar, Hepsi Tırın önünde; resim çekmeye başlar.
Hasretmiş Üstadıma Anadolu erleri, Hep bağrına bastılar, mukaddes değerleri.
Gidemediği yerlere, şimdi gitti Üstadım, O karanlık devirler, artık bitti Üstadım.
Sürgün sürgün sürülmüş, ümidi yitirmemiş, Alıp dertli başını; gidiyorum dememiş.
Mezar-ı müteharrik bedbahtlar çekip gitti, Yeni nesil geliyor, o muzlim küsûf bitti.
Edirne’den Van’a dek, uzun yollar kat ettik, O nurlu menzillerde, o günleri yâd ettik.
En büyük meydanları, sana tahsis ettiler, En yüksek gür sadâyı, seslice söylettiler.
Açık hava dersini açık açık yaptılar, Yoldan gelip-geçene; Üstadı anlattılar. Çok güzel hizmet oldu; hâzâ min fazli Rabbi, Bu güzel hizmetleri, zâyi etme ya Rabbi.
Yolları açık olsun, yol alsın bu Tırımız, Yurt dışına ulaşsın, son bulmaz yollarımız.
Tüm dünya insanları; Üstadı duymak ister, Yâ Rab! Gözleri aç, halâskâr Nur’u göster.
Şu muzdarip insanlık, imanla şereflensin; Manevî reçeteyi; muhtaç olana versin.
Bu Tırın türküsünü; beste, güfte yapalım, Üstada muhabbetle; temennâlar çakalım.
EYÜP OTMAN |
20.10.2010 |