Suna DURMAZ |
|
Dostluk üzerine |
“Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol.” Mevlânâ
Sudan, Mısır, Suriye, Cezayir, Yemen, Lübnan ve Ürdünlü komşularımla beraber haftada iki defa olmak üzere tam yirmi yıldır tecvid, tefsir ve hadis derslerini içeren Kur’ân meclisi yapmaktayız hamd olsun. Bu zaman zarfında, derse katılan şahıslar değişse de, meclisimiz değişmedi. Bu meclis sayesinde birbirimize kenetlendik; âdeta tek ruh ve tek ceset olduk. Bu yılın ilk toplantısı benim evimde idi. Toplantıda geçtiğimiz yılın değerlendirmesini ve bu yıl içinde neler yapacağımızı konuşup tartıştık. Toplantının sonunda, arkadaşlarımın yüzüne baktım ve ne kadar büyük bir nimet içinde olduğumu anladım. Ve “Allah’ım senin rızan için bu arkadaşlarımı seviyorum Sen bu nimeti elimden alma” diye duâ ettim. “Benim celalim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, Peygamberler ve şehidler gıpta ederler.” (Hadis-i Kudsi) *** “Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Nahl Sûresi, 18. âyet) Allah, (cc) insana sayısız nimet vermiştir. Karşılığında ise şükür ve hamd istemektedir. Şükür ve hamd ile nimetler artmakta ve bundanda yine insanın kendi faydalanmaktadır. Ne yazık ki, âciz ve gâfil olan insan; İlâhî bir ikram olarak kendine verilen birçok nimetin farkına dahi varamamaktadır. Farkına varamadığımızdan dolayı şükrünü eda edemediğimiz, neticede de elimizden uçup giden büyük nimetlerden biri hiç kuşkusuz dostluktur. Maddî hayatın yüreklerimizi kirlettiği bu asırda, dostluk yüreklere temiz hava girmesini sağlayan bir pencere hükmündedir. Buna rağmen, bazen bu pencereyi kendi ellerimizle kapatmaktayız. Cenâb-ı Allah, mü'min erkeklerden beş vakit namazlarını camide kılmalarını istiyor. Bu da olmazsa, her Cuma günü mutlaka camide toplanmalarını emretmiş. Bu emrin birinci maksadı Allah’ı zikretmektir. İkinci maksadı ise, mü'minlerin Allah yolunda dost olmalarını sağlamaktır. Dostluk, bir bebek gibi bir çiçek gibi itina ister. Büyütülmesi için karşılıksız sevgi, fedakârlık ve sabır gerekir. Dikkat edilmeyip ihmal edilince, yavaş yavaş solar; sonra da ölüp gider. İnsan sahip olduğu nimetleri muhafaza etmekle mükelleftir. Dostlukta en güzel nimetlerden biri olduğu için, ihmalden dolayı dostluğu kaybeden mesul olur. Bir bebeğin veya bir çiçeğin büyüdüğünü gördüğümüzde çok seviniriz öyle değil mi? İşte dostluğun da böyle büyüyüp serpildiğini görmek insana müthiş mutluluk verir. Lâkin, bir çok insan bu büyük mutluluktan kendini mahrum etmektedir. Nasıl mı? Şeytanın mü'minlerin dost olmalarından nefrettiğini, bütün gayretiyle kardeşler arasına fitne sokmak istediğini biliyoruz. Buna rağmen, dostumuza dünyevî sebeplerle gönül koyuyoruz. Bazen de, bu gönül koymak büyüyerek dargınlığa ve dahası alâkayı kesmeye kadar gidebiliyor. Oysa, sıcak anne kucağı gibi göğsüne yaslanılan, kendine söylenen sırları sadık kara toprak gibi saklayan bir dostu kaybetmek ne kadar büyük zarardır bir bilse insan! Dessâs olan şeytanın en çok yıkmak istediği dostluklar Kur’ân etrafında kurulmuş olan dostluklardır. Şeytan insanları hidâyete erdiren Kur’ân-ı Kerim’den nefret ettiği gibi, onu okuyup anlamaya çalışmak için oluşturulan meclislerden ve bu meclislerde bulunan insanlardan da nefret eder. Kur’ân nuruyla nurlanmış insanlar arasında bulunan kuvvetli dostluğun maddî sebepler yüzünden yıkılamayacağını çok iyi bilen şeytan, fitne çıkarabilmek için farklı yollar arar. Ve sonunda hedefini belirler. Hedef: Bu insanların İslâma hizmet hakkında ileri sürdükleri farklı içtihatları içtihat mefhumundan çıkarıp, nefsî okşayan âdi görüşler haline dönüştürmektir. Fıtraten kendi görüşünün doğru olduğu inancına meyilli olan insan, hizmet hakkında yürütülen içtihatlardan en doğrusunun değil, kendi görüşünün kabul görmesini arzular. Böylece, şeytanın tuzağına düşer. “Şüphe yok ki şeytan aralarına fesat sokar. Şüphe yok ki, şeytan insana apaçık düşmandır.” (İsra Sûresi 53. âyet) 20.10.2010 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |