Faruk ÇAKIR |
|
Sanal işler |
Farkında olsak da, olmasak da ‘sanal âlem’deki gelişmeler ciddî bir tehlike olarak karşımızda duruyor. Gelişen teknolojinin nimetleri olmakla birlikte, nikmetleri (talihsizlikleri, felâketleri) de oluyor. Teknolojinin nimetlerden istifade ederken, felâketlerinden ne kadar korunabildiğimiz önemli. İnternet dünyası ve ‘sanal âlem’ pek çok işimizi kolaylaştırmakla birlikte; beraberinde büyük bir tehlikeyi de kapımıza, evimize ve cebimize taşıdı. Bir kaç yıl önce uygunsuz ve kontrolsüz “e-posta”lardan şikâyet ederken şimdi neredeyse o günleri arar hale geldik. “Facebook” alışkanlığı bir salgın hastalık gibi her yanımızı sarmış durumda. Bazıları tehlikenin farkına varmayabilir, ama ‘uzman’lar ciddî ikazlar yapıyor. Meselâ, ABD’li psikoloji profesörü Rowland Miller, yaptığı araştırmalar sonucunda Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin “utanma duygusu”nu yok ettiğini ortaya koymuş. Eh, bir insandan ve bir cemiyetten “utanma duygusu” kaçıp gidince, geriye hangi fazilet kalır? Burada Peygamber Efendimizin (asm) “Eski peygamberlerin sözlerinden insanlara ulaşan sözlerden biri de şudur: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap.’” (Câmiü’s-Sağîr, No: 1391) sözünü hatırlamak yerinde olacaktır. ABD’li psikoloji profesörü Rowland Miller’a göre, insanların, hayatlarının bütün detaylarını bütün dünyayla paylaşmalarını sağlayan bu gibi “sosyal paylaşım siteleri” utanma duygusunu yok ediyor. Çelişkiye bakar mısınız: Adı, “sosyal paylaşım sitesi” ama insanların “utanma duygusu” gibi en temel “sosyal karakteri”ni ortadan kaldırıyor. İngiliz “Times” gazetesi yazarı Nicola Pearson da, Miller’ın araştırmalarından ve kendi tecrübelerinden yola çıkarak, “Artık hiçbir şeyden utanmıyor muyuz?” başlıklı bir makale yayımlamış. “Utanmak, tek başınayken hissettiğiniz bir his değil, sosyal bir duygudur. Başka insanların hakkınızda ne düşündüğünü umursadığınızı gösterir” diyen Pearson, Prof. Miller, şu tesbitleri de yapmış: “Utanma duygusu, insanların toplumda kabul görmek istediğini gösterir. Bizim ne düşündüğümüzü umursamayan insanlardan hoşlanmayız ve onlara güvenmeyiz. Utanmak istemeyen insanlar daha düşünceli, dikkatli ve saygılı davranırlar. Nezaket gösterme ve doğru-yanlış ayrımı ortadan kalkarsa duygusuzlaşırız ve diğer insanların hayatını zorlaştırırız.” (Taraf, 17 Ekim 2010) Bu noktada, İstiklâl şairimiz merhum Mehmed Âkif’i hatırlamak lâzım: “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır; / Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” Utanma duygusunu hanemizden kovan bu alışkanlıklara karşı el birliğiyle mücadele etmek durumundayız. “Ben ‘sanal âlem’de yaşamak istiyorum” diyenleri “gerçek hayata” çağırmak hepimizin vazifesi. Bu mecrâları iyi yönde kullanabilenlere ne mutlu. Ama herkesin bunu yapması mümkün değil. O halde ‘sanal âlem’in zararlarından korunmanın yollarını da arayalım. Asıl feryad “İslâm dünyası”ndan yükselmesi gerekirken, başka dünyalardan yükseldi. Her doğru sese destek olmak lâzım. Daha fazla bedel ve fatura ödemeden bu felâketlerden korunmanın yollarını arayalım... 21.10.2010 E-Posta: [email protected] |