Cevher İLHAN |
|
Siyasetin başörtüsü çarkı… |
Son süreç, Başbakan Erdoğan’ın partisinin Kızılcahamam kampında, referandum sürecinde üniversitedeki başörtüsü yasağını kaldırma sözü veren Anamuhalefete “Bugünden tezi yok, gelin bu işi halledelim” çağrısıyla ve partisine “tâlimatı”yla başladı. Akabinde AKP Merkez Yürütme Kurulunda üniversitelerdeki kılık kıyafet sıkıntısının bitmesi gerektiği, Meclis’te grubu bulunan partilerle temasa geçilmesi kararlaştırıldı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik, “Burada da bir taslak dayatması sözkonusu olmayacak. Bizim kendi mutfağımızda ürettiğimiz bir çözümü götürüp siyasî partilere sunma olmayacak. Neler yapılabileceğiyle ilgili olarak siyasî parti gruplarıyla görüşmeler yapılacak. Ümit ediyorum ki bu meseleyi de TBMM zemininde çözüp Türkiye’nin gündeminden kalkmış ve böylelikle yıllardan beri kanayan bir yara da tedavi edilmiş olur” diye konuştu. Peşinden Filandiya ziyareti öncesinde havaalanında Anamuhalefete seslenen Başbakan, “Üzüm yemek istiyoruz, bağcıyı dövmek gibi bir derdimiz yok; bağcı CHP olsun biz destek verelim” dedi. Ardından “lâf değil iş üretme zamanı” tâlimatıyla iktidar partisi grup başkanvekilleri, CHP ile destek vereceğini deklâre eden MHP ve BDP grup başkanvekilleriyle görüştü. Ne var ki CHP’nin başörtüsü yasağının yanı sıra YÖK’ün kaldırılması, yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi ve dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını ihtiva eden bir paket halinde ele alınmasını gündeme getirmesi üzerine, Meclis’te başörtüsü yasağına karşı “diyalog ve uzlaşma” daha başlamadan bitti...
BAŞÖRTÜSÜ DE “SEÇİM MALZEMESİ”! Aslında Anamuhalefet Partisi’nin öteden beri sözünü ettiği 12 Eylül darbesi ürünü YÖK’ün demokratik ülkelerdeki emsallerine benzer “koordinasyon” konumuna çekilmesiyle üniversitelerin özerkleştirilmesi, doğrudan konuyla ilgili. Ancak koştuğu diğer “şartlar” işi yokuşa sürmekte. Ne garip ki CHP’nin bu “çarkedişi”ne karşı Başbakan’ın Finlandiya’da ayaküstü âcil açıklaması, iktidarın da çabuk çark ettiğinin açık sinyallerini çakmakta. Konakladığı Camp Otel’de, CHP’nin ileri sürdüğü önceliklerle ilgili, ‘’Bunlar meydanda söylenen şeyler değildi. İşte şimdi önşartları ortaya çıkmaya başladı. Bunlar akşam başka, sabah başka konuşurlar’’ suçlamasıyla “iyi niyet”le kapısını çaldığı siyasî rakiplerinin samimiyetini sorgulayıp, “Her zaman aynı oyun, değişen bir şey yok” cümlesi, çözüm arayışında vazgeçme işâretini vermekte. Gerçek şu ki “Uzlaşma olmazsa AK Parti olarak başörtüsü sorununun çözülmesi için adım atacak mısınız?” sorusuna Erdoğan’ın “Yeni bir anayasayla ilgili herkes (partiler) çalışmasını yapsın. 2011 seçimlerinden sonra da oturalım yeni anayasayı müzâkere edelim, hazırlayalım’’ cevabı, yasağın kaldırılmasının ertelendiğinin ikrarı. Son “mini paket” için âdeta genel seçim havasında meydan medyan dolaşıp 100 trilyon masrafla referanduma gitmeyi göze alan Erdoğan’ın, “Anayasa değişikliği için sayılarının yetmediği” söylemiyle kesip atması, başörtüsü yasağının da 2011’deki seçim sonrasına savsaklandığının örtülü ifâdesi. Anlaşılan, âlây-ı vâlâyla onca siyasî atraksiyondan sonra bu hak da bir başka bahara bırakılacak. Erdoğan’ın “Bunu hemen kamuoyuyla da paylaşacağız” cümlesi, “yeni sivil anayasa” vaadi ile birlikte “başörtüsü” de bol bol seçim malzemesi olarak istimal edilecek…
YİNE AKİM KALMAKTA… Bu arada daha önce imam hatip liseleri için “Kapatın şu zıkkımları!” teklifinde bulunan YÖK Başkanı Özcan’ın, son demde sanki meseleyi çözmüş gibi, “Derse alınmayanlar bize şikâyet etsin” demeci ve hâlen üniversitelerin büyük çoğunluğunda yasak yürürlükteyken, “Başörtüsüzlerin baskı görmeyeceklerine kefilim” güvencesi, ibret-i âlem. O denli ki “Bundan sonra artık konuşmayacağım” diyen YÖK Başkanı’nın çıkışlarına, sâdece muhalefet değil, iktidar partisinden de tepikler geliyor. AKP’li Çelik, “Kurumların başındaki bürokratların pat-küt açıklamalar yapmalarını doğru bulmam; sayın YÖK Başkanı niçin böyle bir gereklilik görmüş bilmiyorum. Ben olsam medyaya açıklama yapmak yerine, üniversitelere genelge gönderirim” diye çarpıklığı ikaz ediyor. Ardından da “Belki orada hemen birisi devreye girer, Danıştay’a götürüp belgeyi iptal etmeye çalışır” çelişkisiyle bunun da çözüm olmadığını belirtiyor. Tıpkı hükûmet ve iktidar partisi sözcülerinin bir yandan “Türkiye’de başörtüsü yasağıyla ilgili bir kanunun olmadığını, yasağı halkın fiilî olarak çözebileceğini” belirtirken, diğer yandan şimdiye kadar her defasında neticesiz kalan yasasız yasağı anayasal ve yasal değişikliklerle kaldırma acayipliği vartasına düşmeleri gibi… Görünen o ki AKP, CHP’nin “şartları”nı bahane edip çark etmekle yine topu taca atmakta. Yeni demokratik anayasayı rafa kaldıran siyasî iktidarın son “başörtüsü adımı” da akim kalmakta. Temel hak ve özgürlüklerin başında gelen ve her dönem binlerce öğrencinin mağduriyetine sebebiyet veren başörtüsü üzerindeki yasadışı yasağı kaldırmayı ötelemekte. Sonuçta siyaset tepişirken, olan yine eğitim hakkı gasbedilen başörtülülere olmakta. Politik polemiklerle muallel basit siyasî hesaplar ve birkaç oy uğruna… 22.10.2010 E-Posta: [email protected] |