Faruk ÇAKIR |
|
Dostlar kavgada, silâh tüccarları satışta! |
Yanlış olduğu konusunda ihtilâf olmayan işlere imza atmak ve bu yanlışlarda ısrarcı olmak acaba nasıl izah edilebilir? Halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticilerinin, silâhlanmaya milyar dolarlarla ifade edilen bütçeler ayırması makul görülebilir mi? Eski tarihlere gitmeye gerek yok, yakın zaman önce Pakistan’da büyük bir sel felâketi yaşandı ve milyonlarca insan mağdur oldu. Bu felâketin yaralarının sarılması için tahmini olarak 8 milyar dolara ihtiyaç olduğu açıklandı. İhtiyaç bu kadar, fakat Pakistan için toplanan yardım bu miktarın çeyreği bile etmiyor. Başka ülkeler bir yana bırakılsa bile “İslâm ülkeleri” bu yarayı saramaz mıydı? “İslâm ülkeleri fakir” diyerek kendimizi yanıltmayalım. “Fakir” olan bu ülkelerin silâhlanmaya ayırdığı bütçenin miktarından haberdar mıyız? Sadece Suudî Arabistan’ın silâhlanmaya ayırdığı bütçe bile, bu konuda nasıl bir yanlış politika izlendiğini görmeye yeter. Haberlere göre ABD, İran’a ‘gözdağı’ vermek için Suudî Arabistan’ı silâhlandırıyormuş. ABD elbette silâh satmak ister ve bunun için her yolu dener. Neticede bu işten kârlı çıkacak olan Amerika’dır. “İslâm ülkelerinin arasındaki kardeşlik sona ermiş, birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlar” diye dert etmez. Amerika, tarihinin en büyük silâh satışını yapmak üzereymiş. “Yetkililer,” Suudi Arabistan’a, savaş uçak ve helikopterleri dahil 60 milyar dolarlık silâh satma planlarını doğrulamış. ABD Kongresi anlaşmayı uygun görürse “tüm zamanların en büyük silâh alış verişi” gerçekleşmiş olacak ve Suudi Arabistan ABD’den 60 milyar dolar değerinde savaş teçhizatı satın alacak. (Radikal, 22 Ekim 2010) Peki, bu satıştan kim kârlı çıkacak? Elbette Amerika. Bilindiği üzere silâh tüccarları dünyada ‘barış’ın hâkim olmasını istemez. ‘Süper güç’ler bir yandan güya dünya barışını temin etmek için BM gibi organizasyonları kurarlar, ama öte yandan da aldıkları yanlış kararlarla dünyanın her noktasında savaşların devamını el altından teşvik ederler. Bunun en çarpıcı örneği İran ile Irak arasında süren savaş olmuştu. Onlar savaştıkça Amerika ve diğer silâh tüccarı ülkeler ceplerini doldurmuştu. Maalesef yine benzer bir tuzakla karşı karşıyayız. Bu satışla ABD, 75 bin kişiye istihdam sağlayacakmış. Dikkat çekici bir nokta da, bu satışın “İsrail’e zarar vermeyeceği”nin tesbit edilmiş olmasıymış. Zaten İsrail de satışa itiraz etmemiş. İsrail, Suudi Arabistan’dan ABD’ye giden paranın dolaylı olarak kendisine döneceğini düşünmüş olabilir. Bugünkü dünya şartları içerisinde bir İslâm ülkesinin, 60 milyar dolarını silâha yatırması ya da batırması kabul edilebilir mi? Komşusu ‘aç’ken, kendisi silâh satın alan bir ülke konumunda olmak izah edilebilir mi? Yıllar önce dile getirilen bir tesbiti hatırlamakta fayda var: Bütün İslâm ülkelerinde ‘yöneten’ler ile ‘yönetilenler’ arasında bir uyumsuzluk var. ABD gibi ‘süper’ ülkeler de bu uyumsuzluğu ‘silâh ticareti’ne döndürmekte gecikmiyor. Bakalım bu menfaat çarkı ne zaman ve nasıl kırılacak? 26.10.2010 E-Posta: [email protected] |