Ahmet ÖZDEMİR |
|
Allah’a kul olmak |
Bugün İslâm tarihinden bir sayfa açmak istiyorum. İslâm öncesi Araplarında “himaye” geleneği oluşmuştu. Yalnız insanların köleleştirilmesi ve satılması bir “hak” haline gelmişti. Adeta güçlüler haklı (!) konumuna yükselmişti. İslâmiyet’in gelişiyle birlikte haklılar güçlü konumuna gelecekti. Yani “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” prensibi önem kazanacaktı. Ama bunun da bedeli ağır olacaktı. Bazen kanlar akacak, canlar feda edilecekti. İslâm güneşinin dünyayı nurlandırdığı ilk yıllardı. Bu nur bazılarının gözünü kamaştırıyor, bazılarını da kendisine çekiyordu. İslâm nurunun etrafında halkalanan yıldızlar günden güne artıyor, dünya ve ahiret bahtiyarlığına koşuyorlardı. Onlardan birisi de Suheyb b. Sinan’dı. O, Ammar’la birlikte Müslüman olmuştu. Hz. Suheyb (ra), Abdullah b. Cüd’an’ın azatlı kölesi idi. Bunun için yalnızdı, onu düşmanlarına karşı koruyup himaye edecek güçlü bir kabilesi ve çevresi de yoktu. Müşriklerin sanki tek görevi Müslümanları korkutmak ve yıldırmaktı. Hele Müslüman olan sahipsiz birisi ise onlar için arayıp bulamadıkları bir fırsattı. Onu görünce hemen zulüm damarları kabarıyordu. Suheyb b. Sinan da İslâm dâvâsı uğrunda müşriklerin zulmüne uğrayan Müslümanlardan birisi idi. Bir gün onu çıplak olarak zırh giydirip güneşin cehennemî sıcaklığı altına terk ettiler. Yine bir defasında Suheyb, Mekke çarşısında Ammar ve Habbab’la birlikte giderlerken müşriklerle karşılaştılar. İman kalesinin abidevi şahsiyetlerini gören müşrikler, “İşte Muhammed’in beraber olduğu kişiler!” diyerek ağza alınmadık hakaretleri yağdırdılar. Onlar da müşriklerin karşısında susmadılar. Suheyb şöyle haykırıyordu: “Evet! Biz Allah’ın Peygamberi Muhammed’le beraberiz. Onunla oturup kalkıyoruz. Biz Allah’ın Peygamberine iman ettik, siz iman etmediniz. Biz onu doğruladık, siz yalanladınız. Unutmayın! Biz Müslüman olduğumuz için değersiz değiliz, siz de müşrik olduğunuz için asla üstün değilsiniz!” Hz. Suheyb’in bu kahramanca cevabına dayanamayan müşrikler, “Allah’ın aramızdan nimet ve rahmetine erdirdiği kimseler bunlar ha!” 1 diyerek Suheyb’e saldırdılar. Hırslarını onu ölesiye döverek alıyorlardı. Suheyb’i öyle dövdüler ki, ne diyeceğini bilemez hale gelmişti. Suheyb, bütün bu işkencelere dayandı. Yapılan işkenceler onu hak yolundan asla döndüremedi. Aksine imanını kat kat arttırdı. Aradan yıllar geçti… Mekke’den Medine’ye hicret edildi. Suheyb’in hicret ettiğini duyan müşriklerden bazıları peşine düştüler. Mekke’den ayrılmasına izin vermeyeceklerini belirtip “Sen Mekke’ye bir köle olarak geldin. Fakirdin. Bizim sayemizde zengin oldun. Burada kazandığın serveti beraber götürmek istiyorsun. Buna razı olamayız. Seni bırakmayız!” dediler. Suheyb bunun üzerine hemen atından yere inip yayını çıkardı ve onlara şöyle cevap verdi: “Ey Kureyş topluluğu! Bilirsiniz ki, ben sizin en iyi ok atanlarınızdanım! Vallahi, üzerime gelecek olursanız, ok çantamdaki okların hepsini atar, sonra da kılıcımı sıyırırım! Bunların birisi elimde bulundukça, bana yaklaşamazsanız. Şimdi, istediğinizi yapın! Yanımdaki malımı size bırakırsam, yolumu açacak mısınız bakayım? Mekke’deki malımı da almak istiyorsanız, size onu da vereyim, tek yolumu açın?” dedi. Bu teklif müşriklerin hoşuna gitmişti. Suheyb yanındaki malını verdi. Mekke’dekilerin yerini de onlara bildirip canını kurtardı. Suheyb başından geçenleri Resulullah’a anlatınca ona “Ey Yahya’nın babası! Satış kârlı çıktı. Satış kârlı çıktı!” dedi. Cenâb-ı Allah’ın onun hakkında şu âyeti indirdiği rivayet edilir: “İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.” 2 Nefis ve malını Cenâb-ı Hakk’a satmak ve O’na abd ve asker olmak ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğu anlaşılmıyor mu?
Dipnotlar: 1- En’am Sûresi, 53. 2- Bakara Sûresi, 207. 25.10.2010 E-Posta: [email protected] |