Hüseyin EREN |
|
Teneke lakırdılar |
Anlaşılmadım, yanlış anlaşıldım, kabul görülmedim, haksızlık edildi, hakkım verilmedi, fırsat tanınmadı gibi durum ve tutumlarla karşılaştığımız olmuştur, olacaktır ve olağandır. Normal olmayan bunların olmaması, böylesi tavırlara düşülmemesi ve de bundan çıkış yolları aranmaması. O dar dairede kalmak; karanlığı kabullenmek, kendi kusursuzluğu gibi hezeyanda boğulmak. Çalışkan olmayan, çalışkanlığı konuşmaktan öteye gitmeyen, bir şeyler üretmeyen, ürettiği sözden öteye geçmeyen, icraata gelince görünmezliğe giren ne kadar inandırıcı, ne kadar kabullendirici olur; mumun söndüğü yatsıya, yatıncaya kadar. Önde görünmesi, öne çıkıyor olması gerçekte yanıltıcı ve yanlış yönlendiricidir ve er geç makyajlar düşer, boyalar dökülür. Arka sıralarda duran ehli hamiyet, ehli gayret geçici süre rencide olur, bir müddet gizlenir, az zaman görünmezliğe girer; şevk kırılır, neşe azalır, güneşi gölgeleyen bulutun geçmesinden başka yapacak bir şey yoktur. Nihayetinde buluttur, bir rüzgârlık ömrü vardır. Söz bulutu icraat rüzgârıyla savrulur gider bir gün, bir günün az bir zamanında. Bulutlu havalarda karamsarlığa mı kapılmalı; aydınlığın kıymeti daha iyi anlaşılması için beklemeli, beklemenin yanında içsel sorgulama, nefsi mücadeleye mi girmeli? Teneke ne kadar ses çıkarsa da hiçbir zaman altın olmaz; altın ne kadar az ve sessiz olsa da baş üstünde de, yerde de altındır. Kenarda da dursa, dışarıda da bulunsa elbet keşfeden çıkar, varlığını ortaya koyar. Hem illa da bilinmek, görünmek, baş üstünde tutulmalı mıdır? Mühim olan ne hal üzere olunduğu değil midir? Nefsine bakan, sürekli sorgulama üzere olan, devamlı kendini muhasebe eden, onu kötülüklerden alıkoyan kurtuluşa eren değil midir? Başkalarının onu suçlaması, onu yermesi, küçültücü tavırlarda bulunması nefis atını gemleyen ve denetleyen için ne ehemmiyeti var; en büyük düşman içte olduğu zihinde diri tutulursa, onu etkisiz kılma ameliyesi büyük bir oranda gerçekleşmiştir. Böylesi bir gerçekliğe ulaşana söz salatası yapanlar, konuşma kandırmacasında bulunanlar ne yapabilir; hatta iftira eden, gıybet çirkinliğine düşen, gammaz kötülüğüne yeltenen, hased yakıcılığına uzanan… Kendine zarar vermekten, günahını arttırmaktan, kendini yakmaktan başka… Doğru yol üzere olana, güzel eylemde bulunana çirkin işler yaparak eğri yola girenler bir şey yapabilir mi? Zarar veremez, yanlışa sevk edemez, kandıramaz, korkutamaz. Bütün insanların toplanacağı, nizaya düşeceği, birbiriyle hasımlaşacağı, hesaplaşacağı güne tam iman eden, küçük beşerin küçük işlerinde boğulmaz; nefsin büyük cihadıyla uğraşır, deni davranışları cihadın bir parçası görür, ehemmiyeti kadar ehemmiyet, değeri kadar değer verir. Az ömürde öz ameller, altından öte selim kalplerde biriktirilenlerdir kurtaracak olan; teneke takırtılarına kulak vermek değil, hakikat bağındaki bülbülleri duymaktır yapılması gereken. Bulut geçiciliği, teneke takırtılarına takılmayıp güneşe ve altına talip olana ve ona gayret edene, ne bulut engel olur, ne de teneke. Önemli olan ne durumda olunduğu; neye inanıldığı ve inandığını yaşamakta. Eğrilerin tasallutu samimiyet sınavından geçmek için, gerisi boş lakırdı, sönük söz. Sözü daha fazla uzatmaya ne hacet; “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.”
(Maide, 105) 26.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (19.10.2010) - Ay ışığı okumaları (31.08.2010) - Ramazan; zamanı damıtmak (10.08.2010) - Ayın içinden geçmek (27.07.2010) - Tebessüm ettiren teslimiyet (20.07.2010) - Güzelliğin ruhu |