Cevher İLHAN |
|
Terör tehdidi ve “eylemsizlik” şantajı… (2) |
Terör örgütünün referandum sürecinde ilân ettiği “eylemsizliğin” terörist başının “31 Ekim tehdidi”nin gölgesinde kalması, meselenin arka plânını gündeme getiriyor. Şu hale bakın; bunca tâvize rağmen terörist başı, “terörü tasfiye” endişesiyle Ankara’yı “devreden çekilmek”le tehdit ediyor. Başta “güvenlik protokolü” olmak üzere “demokratik haklar protokolü” ile “yeni anayasa”yı öncelikli sayıp şart koşuyor. Daha önce -31 Mayıs’ta- “aradan çekilmesi”yle askerî üslere ve metropollere terör saldırılarının arttığı imâsıyla, örgütün ipinin elinde olduğu, tâlimatıyla “ateşkes kararı”nın alındığını bildiren Öcalan, açık açık “devlete ve Kandil’e yazdığı mektuplar”ın cevabını henüz alamadığını söyleyip süreçteki rolünü pazarlıyor. “Barış çağrısı”yla “Kürt cephesi’ne önerilerde bulunan ‘arabulucu” havasında… Sonuçta kendisi ile görüşmeleri sürdüren “devlet heyetini” kast ederek, “31 Ekim’e kadar bekleyeceğiz, ondan sonra yokum, aradan çekileceğim ve artık süreci KCK götürecek” diyerek Kandil’i “adres” göstermekle terörü “tehdit ve şantaj aracı” olarak kullanıyor. Keza Kandil’deki terörist başı Karayılan’ın, “Ankara’dan güven verici yaklaşımları görürsek ateşkes süresini uzatabiliriz, aksi halde örgütü tek taraflı ateşkesten vazgeçip terör olayları artar” tehdidi, herşeyi ortaya koyuyor…
ANKARA, İMRALI’YI GÖZLÜYOR! Belli ki AKP hükûmeti, Kandil-İmralı-Erbil üçgeninde yoğun bir görüşme trafiği içinde; “BDP aracılığı”yla “terörle mücadele” çerçevesinde “derin görüşmeler” yapıyor. Bu meyanda, 23 Eylül’de iktidar partisi AKP ile BDP temsilcilerinin Meclis’te bir araya gelmelerinin akabinde Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Çiçek’in, “Muhataplarımızla görüşüp durum değerlendirmesi yaptık; bazı talepleri var, o talepleri önümüzdeki seçimlerden sonra değerlendireceğiz” açıklaması, bunun ikrarı. İşin garâbeti, en son Hakkâri’deki mayın patlatmasında ve Tunceli’deki karakol saldırısında olduğu gibi “eylemsizlik” sürecinde bile sivil halka ve güvenlik görevlilerine yönelik terör eylemleriyle ihlâl edilen “eylemsizliğin” sürmesi için Ankara’nın terörist başının “şantajı”na gelip Öcalan’la yapılacak buluşmayı beklemesi… Bir yandan terör örgütünün sivil yapılanması KCK yargılanması devam ederken, diğer yandan Ankara’dakilerin, 1 Kasım itibarıyla “eylemsizliğin” bir kez daha uzatılması için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Tuğluk’un “avukatı” sıfatıyla Öcalan’la yapacağı görüşmeyi gözlemesi, siyasî iktidarın zâfiyet ve kırılganlığının göstergesi… Ayrıca Cumhurbaşkanı Gül’ün son Güneydoğu ziyaretinde “Terör dışında demokratik standartlarla ilgili noksanlıkları konuşarak, tartışarak, anlaşarak yapmak, ama terörden kesinlikle uzak durmak” tavsiyesine, “Ölümler durmadığı sürece PKK’dan beklenen tek taraflı yaklaşımla Kürt sorununu çözmek mümkün değil” resti, asıl amacı deşifre ediyor. PKK’nın iki yıldır “bazı gelişmeler” için eylemsizlik kararını uzun vâdeye yaydığını söyleyen Kışanak’ın, “Türkiye’nin demokratikleşme kulvarında ne oluyor, hükümet ne yapıyor?” soruları, terör örgütü ve siyasî sözcülerinin “demokratikleşme”deki kasdı açığa çıkarıyor…
“AMELİYAT”A İZİN SEÇİM SONRASINA MI? Yine PKK yöneticilerinden Duran Kalkan’ın “Kürt sorununun çözümü konusunda yetersiz kaldıkları”nın itirafıyla inisiyatifi Öcalan’ın eline vermesi, terör örgütünün “terörü bırakma” karşılığında Ankara’ya dayattığı “özerk Kürdistan” şartındaki taktiği ele veriyor. “Kürt sorununun çözümünde stratejik gelişmeler gerekli” diyen Kalkan’ın “demokratik özyönetimi inşa” ve “halkın örgütleri olman, halk meclisleri kurulması”ndan maksadın, “eyâletlere” taksimle ülkenin ve milletin bölünüp parçalanmasına zemin hazırlayan “federatif sistem”e tekâbül eden “geniş özerklik” olduğu âdeta sırıtıyor. Görünen o ki İmralı-Kandil-Erbil-Ankara hattında başta Öcalan olmak üzere terör örgütü adına konuşanlar, çözümde mesâfe alınmasını, “Kürt kimliğinin anayasal çerçevede tanınması” talebiyle “operasyonları durdurma” ve “KCK tahliyeleri”yle başlanacak “güvenlik protokolü”nün yanı sıra, “özerklik ilânı” için terörle tehdit ve şantajda bulunuyor. Kalkan’ın “Kürt sorununun çözümünü 2011’e bırakmayacağız” cümlesi, bunun izhârı. Özetle terör örgütü, “özerklik projesi” hesabına terörü bir kart ve koz olarak kullanmakta. Meşrû hak ve özgürlükler paravanında, teröre meşruiyyet kazandırtıp tefrikayı siyasallaştırmakta. Başta “özerklik” olmak üzere “talepleri”ni kabule çalışmakta… Ve anlaşılan o ki kapalı kapılar arkasında bir kısım taahhüdler verilmiş. PKK-Kandil-İmralı ve BDP, verilen vaadlerin âcilen yerine getirilmesini isterken, siyasî iktidar “açılım” kapsamındaki bu taahhüdleri seçim sonrasına bırakma taktiğinde… Peki, Erdoğan’ın partisinin Kızılcaham’daki toplantısında, BDP’yi tehditle oy almakla suçlayıp, “780 kilometrekarelik vatan topraklarında herhangi bir operasyona ve ameliyata izin vermeyiz” sözü üzerine, BDP’nin diğer Eşbaşkanı Demirtaş’ın Meclis grubunda yakınıp, “Sayın Başbakan beyin ameliyatı mı geçirdi?” tepkisinin anlamı ne? Gerçekten sözü edilen bu “ameliyat” nedir? Ankara, bu “ameliyat”a izin verecek mi? 31.10.2010 E-Posta: [email protected] |