Mehmet KARA |
|
Köşk’teki “tek” ve “eşli” resepsiyon |
Cumhuriyet’in 87. kuruluş yıldönümü önceki gün kutlandı. Kutlamaların bu seneki tartışması da Köşk’te “tek” ve “eşli” olarak verilen resepsiyondu. Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından öğle saatlerinde tek resepsiyon veren ve sonraki iki yılda Köşk’teki resepsiyon dâvetlerine iki ayrı resepsiyon formülü bulan Abdullah Gül, öğlen saatlerinde verdiği resepsiyona “A tipi” protokole dahil olan devlet erkânını “eşsiz”, akşam saatlerindeki resepsiyona da medya, san'at, sivil toplum temsilcilerini de eşli dâvet ediyordu. Bunun sebebi de kendinden önceki Cumhurbaşkanı Sezer’in başörtülü eşleri resepsiyona dâvet etmemesiydi. Gül’ün “tek resepsiyon” yapacağı haberlerinden sonra özellikle CHP ve askerlerin resepsiyona gelip gelmeyecekleri haftalar öncesinden tartışılmaya başlandı. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin, “Ne oldu da iki resepsiyon bir resepsiyona indi? Bu, kamuda çalışanlara da türban taktırmanın, ilköğretimdeki çocuklarımıza da türban taktırmanın Çankaya’dan başlangıcı mı acaba? Onun için katılmıyoruz” sözlerinden sonra gözlerin çevrildiği Kemal Kılıçdaroğlu, “resepsiyona daha çok var” diyerek geçiştirirken, partinin yetkili organları “serbest bırakma” kararı almıştı. Kılıçdardoğlu ise kararını son güne bırakırken “halkla beraber kutlayacağım” diyerek İstanbul’a gitti. Ve bazı milletvekillerinin Köşk’teki dâvete katılacağını söylemişti. İnce’nin bu katı tutumu ve Kılıçdaroğlu’nun durumu idare etmeye çalışır görüntü vermesi CHP’deki çatlağın olduğunu gösteriyor. İnce’nin üste yazdığımız sözleri ile Kılıçdaroğlu’nun “Hanımefendiye gerçekten müthiş bir haksızlık yapıyoruz. ‘Türban taktı diye biz oraya gitmiyoruz’ yanlış böyle bir şey. Onun giyim kuşamı onun sorunu, bizim değil. Bunu türban olayına bağlamak veya o çerçevede görmek son derece büyük bir yanlış, doğru değil. Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Eğer böyle bir algı varsa bu tamamen yanlış. Böyle bir algının arkasında dursaydık zaten milletvekillerimiz de gitmezdi” sözlerini alt alta koyduğumuzda bunun en güzel ispatı oluyor. Gerginliğin bir başka sebebi de, Köşk’teki resepsiyondan yarım saat önce Genelkurmay Başkanı Koşaner’in başkanlığında Merkez Orduevi’nde Ankara Garnizonu’ndaki subayların dâvetli olduğu “alternatif” bir resepsiyon düzenlenecek olmasıydı. Askerlerinde tutumu merak ediliyordu. Bu konuda değişik tahminler yapılıyordu. Ağırlıklı görüş ise gelebilecekleri yönündeydi. Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi’nin katıldığı bir televizyon programında, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Cumhurbaşkanının verdiği resepsiyona katılacağını umduğunu belirtip; “Katılmamalarının çok büyük bir ayıp olacağını düşünüyorum” şeklindeki “sürpriz çıkışı” da bu tahminleri güçlendiriyordu. * * * İşte böyle bir ortamda biraz da gerginlik içinde yapılan resepsiyona gazetemizi temsilen Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz’le birlikte katılırken dâvete katılanlarla görüş alış verişinde bulunduk. “Türkiye’de demokrasinin önünü siz açtınız” diyen Prof. Dr. İhsan Dağı, Risale-i Nur Sempozyumundaki konuşması ile büyük takdir toplayan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez, eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut, Prof. Dr. İskender Pala, gazeteci Yavuz Donat, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Kezban Hatemi, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Osman Güneş, Hak-İş Başkanı Salim Uslu, Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, TGTV Başkanı Necati Ceylan, ayak üstü sohbet ettiğimiz kişilerden sadece bir bölümüydü. Resepsiyonun verileceği balo salonu baştan tırnağa yenilenmiş ve salonda beyaz renkler hâkimdi. Bir yenilik de, görüntü olmak için bundan önceki senelerde bütün basın kuruluşların muhabir ve kameramanların alındığı salona bu kez sadece TRT, AA ve bazı ajansların alınmasıydı. Gül, yaklaşık 2 saat boyunca anonsla dâvet edilen misafirleri eşiyle birlikte karşıladı. 20 dakika geç başlayan resepsiyona TBMM Başkanı, Başbakan, bazı bakanlar, BBP, DSP ve BDP Genel Başkanları, medya mensupları, STK temsilcileri ve san'atçılar katılırken CHP sadece iki milletvekiliyle temsil edildi. Bu milletvekillerinin de DSP’den partiye sonradan katılan milletvekili olmaları dikkat çekiciydi. Dâvetliler arasında askerlerin son ana kadar gelebileceğini düşünenler olsa da, bu olmadı. Askerlerinin dâvete icabet etmemelerine Erdoğan “Bu gecenin resepsiyon Köşk’tür. Cumhur’un başı burada. Cumhur da burada. TSK temsilcileri bugüne kadar resepsiyonda oldular. Gelmeliydiler” derken, Bahçeli, “Cumhuriyetin 87’nci yılında cumhuriyetin tüm unsurlarının burada olması gerekir. Bu üzücü bir manzara. Hiçbir gerekçe buradaki tablo için kabul edilemez” diye tepki gösterirken, Gül’ün bir sorular karşısında “yorum” yapmaması dikkat çekiciydi. Aslında, gündüz yapılan törenlerde iktidar partisi ile ana muhalefet partisi liderinin, liderlerin yüksek yargı organları ile “küs” görüntüleri gerginliğin habercisiydi. Birbirlerinin yüzlerine dahi bakmamaya özen gösterilmesi Türkiye’nin normalleşme açısından fayda sağlamayan bu görüntülerin ülkenin sorunlarının çözümünde de ortak bir konsensüs sağlanamayacağını ve asgarî müştereklerde dahi birleşilemeyeceğini gösteriyordu. Alternatif resepsiyon düzenleyen komutanların “başkomutan”ın dâvetine icap etmemesi de önümüzdeki günlerin önemli bir tartışma konusu olacaktır. Bu tutumun yeni bir gerginliğin habercisi olup olmadığını bekleyip göreceğiz. Demokratik bir cumhuriyetle, cumhurla kucaklaşacak bir dönemde bunların aşılacağını ümit ederken, bu seneki resepsiyondan bazı kesitleri aktarmış olduk. Yorumu da size bırakıyoruz… 31.10.2010 E-Posta: [email protected] |