Mehmet KARA |
|
Çözüm nerede aranmalı? |
Yıllardır uygulanan ve 28 Şubat sürecinden sonra ise acımasız hale gelen başörtüsü yasağında bir dönemece daha gelindiği görülüyor. Son bir aydır yasak konusunda söylenmeyen, yazılmayan pek bir şey kalmadı. Televizyon ekranlarından gazete köşelerine kadar bu konuda lehte aleyhte görüşler serd edildi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandum kampanyasında yasağı çözme sözünden sonra parti içinden aykırı sesler çıksa da CHP’nin eski katı tutumunun—şimdilik—yumuşadığı görülüyor. Ancak yasak hâlâ devam ediyor. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, “Artık üniversitelerimizde başörtüsü diye bir problem yok” dese de yasak sürüyor. Selçuk Üniversitesi ve Trabzon KTÜ’de başörtülü öğrencilerin sınıflara alınmaması ile Aksaray Üniversitesinde ek yerleştirme için giden bir kız öğrencinin başörtülü olduğu için içeri alınmaması da bunun göstergesi. 29 Ekim’deki resepsiyonlarında, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in “eşsiz” dâvetlerine karşılık ara formül geliştiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, devlet erkânı ve askerlerin de davetli olduğu gündüz resepsiyonunu “eşsiz,” sanatçı, medya mensupları ve sporcuların katıldığı programı ise “eşli” yapıyordu. Gül’ün bu sene sadece eşli olarak tek resepsiyon yapacağının söylenmesi de “normalleşme”ye katkı olarak görülüyor. YÖK Başkanı Prof. Özcan hakkında, kılık kıyafetle ilgili olarak İstanbul Üniversitesine gönderdiği yazıyla “Anayasayı ihlâl ve halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik’’ suçlarını işlediği iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada savcılığın “takipsizlik kararı” vermesi de bu anlamda önemli bir gelişme. Karardaki, “‘Başörtülüler veya türbanlılar insandır. Bütün insanların okuma ve eğitim hakkı vardır. Bu hak evrensel bir insan hakkıdır. Bunun istisnası yoktur. Bu nedenle, başörtülüler veya türbanlılar insan olduğundan, bu insanların da diğer insanlar gibi okuma ve eğitim hakkı bulunduğundan ve bu hak evrensel bir insan hakkı olduğundan, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi” ifadesi önemli. ««« Öncelikle yılladır söylediğimiz şu cümleyi tekrar söyleyelim: Ne kanunlarda, ne de anayasada başörtüsünü yasaklayan bir madde yok. Buna rağmen yasak keyfî olarak sürdürülüyor. “Bu nasıl oluyor”un cevabı yok. YÖK Kanununun Ek: 17 maddesi kılık kıyafetle ilgili olarak net bir şekilde, “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” deniliyor ve halen yürürlükte. Buna rağmen yasak sürdürülüyor, mağduriyetler meydana getirmeye devam ediyor. Şu anda Meclis’te grubu bulanan partiler arasında bir uzlaşma görülüyor. AKP ve CHP arasında bu konuda uzlaşma olursa MHP de çözüme katkıda bulunacağını söyledi. BDP ise meselenin yeni anayasa değişikliği ile çözülmesini istese de olumlu beyanatlarda bulunuyor. Son gelişmelere bakıldığında meselenin uzlaşı, karşılıklı anlayış, hoşgörü içinde çözüleceği ortaya çıktı. Bu yüzden de yine anayasaya bir madde koyarak, ya da şu anda yasalarda olmayan bir konuyu yasalarla çözmeye çalışma yanlışlığına düşmeden, siyasete alet etmeden, meselenin çözümünün bulunabileceği ortaya çıktı. Mevcut kanunlarda yasak yokken, YÖK Kanununun Ek: 17. maddesine “Kılık kıyafet serbesttir” denilse mesele çözüme kavuşacak mı? Bu durumda ya mesele Danıştay’a götürülür, ya da anayasadan alâkasız bir madde ile ilişki kurularak yasak devam ettirilebilir. Herkesin, son günlerdeki yumuşamayı dinamitleyecek hareketlerden kaçınması, konuyu artık siyasete âlet etmemesi öğrenciler tarafından sık sık dile getiriliyor. ««« Meselenin diğer boyutuna gelince. YÖK’ün üniversiteyle gönderdiği yazı tek başına çözüm olacak mı? Şu anki yumuşama bir şekilde tersine döndüğünde bu yazı çözüm olacak mı? Olmayacağı da ortada. Çünkü yazıda öğrencilerin dersten çıkartılamayacağını söylüyor. Ya kampüse ya da sınıfa alınmama durumunda bunun geçersiz olduğu ortaya çıktı. Diğer yandan, öğretim görevlilerinin başı örtülüleri dersten çıkaramayacağı söyleniyor, buna da göre de tutanak tutup idareye verecekleri ifade ediliyor. Ancak, hâlâ tutanaklardan sonra neler olacağı belli değil. Öğrenciler bu konudaki tedirginlikleri gazete sayfalarında yerini alıyor. Derse alınmayan öğrencilerin yapması gereken şey şikâyetleri dilekçe ile YÖK’e ulaştırmaları. Bu safhada bunun yapılması önemli. Yazımızı bir üniversite açılışındaki bir görüntüyü aktaralım bitirelim: TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitesinden gazetelere açılışla ilgili bir fotoğraf gönderildi. Fotoğrafta öğrencilerin Hisarcıklıoğlu ile birlikte çekilmiş fotoğraflar vardı. Fotoğrafta Hisarcıklıoğlu bir yanına başı açık diğer yanında başı kapalı bir öğrenci almıştı. Başörtülüler ile başı açık öğrenciler yan yana açılışın heyecanını birlikte paylaştıkları görülebiliyor. 28 Şubat’tan önce de bu görüntüler vardı. Başı açıkla başı kapalının birbirinden rahatsızlığı yoktu. Şimdi neden olmasın? İşte Türkiye’nin özlediği tablo bu… 15.10.2010 E-Posta: [email protected] |