Mehmet KARA |
|
Konuşmayın, çözün… |
Referandum kampanyasında liderlerin başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla ilgili millete verdileri sözlerin ardından Meclis’in yeni yasama yılına girdiği gün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın dört gazetenin Ankara temsilcisine verdiği beyanatların gazetelerde yayınlanması üzerine konu şu günlerde iyice gündemimize oturdu, tartışmalar alevlendi. Üniversitelerin açıldığı günlere de denk gelmesi dolayısıyla “gündem” de olan yasak meselesi konusunda Kılıç, başörtüsü yasağının bir yasa yapılmadan da çözülebileceği sözlerinin üzerine bir de YÖK’ün İstanbul Üniversitesi’ne gönderdiği bir yazıyla kılık kıyafetinden ötürü hiçbir öğrencinin dersten atılmaması yönünde görüş bildirmesi ile konu her yönüyle tartışılmaya devam ediyor. Tartışılırken de, siyasete malzeme yapılması da meselenin yine çözümsüzlüğe götürülmesine yol açabileceğini düşünerek, azamî dikkat edilmesi gerekiyor. Referandum meydanlarında başörtüsü yasağı meselesini halletmek için millete söz verenler birbirlerini suçlamaya “kim samimi” tartışması yapmaya devam ediyorlar. Pakistan modeli, İran modelini ortaya atılarak iş sulandırıyor. Oysa ki başörtüsü bir inanç özgürlüğü ve insan hakları meselesi. Meseleye bu pencereden bakmak yerine bu tür polemiklerin meselenin çözümünü değil, çözümsüzlüğe götürdü, götürüyor. Başörtüsü yasağı yıllardır kanayan bir yara. Binlerce mağdur oluşturdu, oluşturmaya devam ediyor. Kendince çözüm bulan öğrenciler, başörtüsü üzerine peruk takarak, başörtüsü üzerine şapka giyerek yasağı delmeye çalışsalar da, bu da kâr etmedi. Üniversite yönetimleri buna dahi rıza göstermediler. Oysa başörtüsünü yasaklayan ne bir anayasa maddesi ne de kanun maddesi var. Bunu herkes çok iyi biliyor. Yasak, memurlar için kılık kıyafet yönetmeliğinden ibaret. Bu yönetmeliği dayanılarak yasak sürdürülüyor. Oysa yönetmelik hemen çözülecek bir mesele. 25.10.1982 tarih ve 17849 sayı ile Resmî Gazete de yayınlanan Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğinde şöyle bir ibare yer alıyor. “Elbise, pantolon etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur. Ancak bazı hizmetler için özel iş kıyafeti varsa görev sırasında kurum amirinin izni ile bu kıyafet kullanılır…” deniliyor. (Memurelerin pantolon giyebileceğine dair bölüm 3 Ocak 2002 tarihinde değiştirildi.) Yani, 1982 yılından beri yönelmelikteki “baş daima açık, saçlar düzgün taranmış” bölümü aynen korunuyor. Bu bölüm çıkarıldığında mesele kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Öğrencilerde durum ise farklı. Orada YÖK Kanununun Ek: 17 maddesi kılık kıyafetle ilgili. Orada “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” deniliyor ve halen yürürlükte. Yürürlükteki kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir kanun da yok. Mesele bu kadar basitse, niye çözülmüyor denilebilir. Yasakçı zihniyet Anayasa Mahkemesinin ve AİHM’nin kararlarındaki yorumlara dayanarak kanunlarda ve anayasada başörtüsünü yasak olduğunu söylüyor. Yani, yoruma dayanarak yasak devam ettiriliyor. Çözmek istedikten sonra mesele bir günlük iş. Peki neden çözülmüyor? Onu da geçmişte gördüğümüz gibi çözülmemesinin altında siyasî rant malzemesi yatıyor. “Başörtüsü meselesi çözüldüğü” haberleri yasak mağduru öğrencilerde bir ümit oluştursa da aslında meselenin tam olarak çözülmediği görülüyor. Şüphesiz ki, bu bir günübirlik çözüm olabilir. Ancak meseleye geniş olarak bakmak lâzımdır. YÖK’ün yazısı derse girebilenleri kapsıyor. Peki ya derse giremeyenler, ya da kampüse dahi giremeyenler için ne yapılacak? Tutanaktan sonra soruşturmanın neticesi ne olacak? Uyarı, kınama, uzaklaştırma çıkmayacağını kim garanti edebilir? Bütün bu sorular hâlâ cevapsız. Böyle değişikliklerin yetmeyeceği aşikâr. Bu yüzden mesele kökten çözülmeli. Hem de çözülürken sadece üniversiteler de değil, kamuda da çözülmeli. Artık Türkiye yasaksız bir ülke olmalı. Yasaklarla değil, gelişmişliği ile hatırlanmalı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın da işaret ettiği gibi bu sorunu çözecek siyaset kurumu. “Başörtüsü sorununu çözeceğim” diyerek günlerdir konuşanlar çıkıp bu meseleye köklü bir çözüm bulmalılar. Yoksa şöyle şapka altından çözümler günlük oluyor sonrasında da ümitlenen yasak mağdurlarının mağduriyeti daha da artıyor. Mağdurların istediği artık bu meseyi siyasî rant elde etmek amacıyla kullanması… 08.10.2010 E-Posta: [email protected] |