Faruk ÇAKIR |
|
İnsafsızlık! |
Cumhuriyet Bayramını kutladık, ama bu esnada yaşanan bazı hadiselerin tartışması hâlâ devam ediyor. Kutlamalar esnasında yaşanan ve medyaya yansıyan o kadar garip hadiseler oldu ki, bunların ‘yarısı doğru olsa bile’ tepkiyi hak ediyor. Vefasızlığın etrafı sarması sonrasında söylenen “Vefa, İstanbul’da bir semt adı mıdır?” gibi bir soruyu; biz de “İnsaf, Türkiye’yi idare edenler ya da bürokraside bulunmayan bir haslet midir?” şeklinde sorma ihtiyacı hissediyoruz. Biliyorsunuz, bazı bürokrat ve siyasetçiler; ‘Dâvet sahibinin eşi başörtülüdür’ diye cumhurbaşkanının ‘resepsiyon’ davetine katılmadılar. İnsafsızlık bununla da sınırlı kalmamış. Bazı illerde dâvete katılan ‘bazı silâhlı bürokratlar’ başörtülülerle aynı salonda bulunmamak için toplantıyı terk etmiş. Erzincan’da ise daha garip bir uygulama olmuş: Dâvete başörtülü eşleriyle gelen belediye başkanı ve iktidar partisinin il başkanı ‘eşlerinin başörtülü olması sebebiyle’ resepsiyonun yapıldığı salona değil de, başka bir salona alınmış! Ne zaman ki ‘silâhlı bürokrasi’ resepsiyon salonundan ayrılmış; ondan sonra başörtülü dâvetliler o salona alınmış! (Haber Turk, 31 Ekim 2010) Şimdi bu yapılanlar insaf ve iz’an ile açıklanabilir mi? Nasıl bir anlayış ki, başörtülülerle aynı salonda bulunmayı içine sindiremiyor ya da nasıl bir anlayış ki “Aman ‘sorun’ çıkmasın! Sen üst kata çık, ‘onlar’ın gitmesini bekle!” diyebiliyor? Bu nasıl anlayış ki, bu hadiseler 2010 yılının son aylarında yaşanıyor ve “Hiç bir şey olmamış” gibi davranılıyor? Hiç kimse kusura bakmasın; ama Türkiye normal bir hukuk devleti ve iktidardaki hükümet de gerçek anlamda ‘muktedir’ bir iktidar olmuş olsaydı; hemen o akşamın sabahında bu yanlışlara imza atanlara ‘Birer takım Sümerbank pijaması’ hediye edilirdi! Kim “Bunlar normal bir uygulamadır” diyebilir? Elbette kabahat sadece hükümette de değildir. Nerede kaldı sivil toplum kuruluşları? Böyle bir yanlışa, makul şekilde ve ses getirecek bir tepki koymak gerekmez miydi? Böyle yanlışlara imza atmak da, ‘Hiç- bir şey olmamış gibi’ davranmak da en hafif deyimiyle insafsızlıktır! Elbette bu yanlış davranış ‘ilk’ değildir. Ve maalesef, ‘ilk’lere yeteri kadar itiraz edilmediği için yanlışlar tekrarlanıp duruyor. Geçmişte de başörtülülerle aynı salonda bulunmayan ‘büyük bürokrat’lara şahit olmuştuk. Dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu da başörtülülerle aynı mekânda bulunmamak için zamanında salonu terk etmişti! Hadise şöyle olmuştu: Türkiye`yi ziyaret eden AİHM Başkanı Luzius Wildhaber’in, (Nisan 2002) konuşmacı olarak katıldığı toplantıya gelen başörtülüler, AİHM Başkanıyla görüşmek istemiş, bu duruma tepki gösteren Rektör Kemal Alemdaroğlu da, başörtülülerin salondan çıkarılmasını başaramayınca sinirlenerek, programda yer alan konuşmasını da yapmadan orayı terk etmişti. Maalesef, o gün de bu tavrı destekleyen kendinden menkul ‘aydın’lar olmuştu. O gün yapılan yanlışa yeteri kadar itiraz edilmemesi, bugünkü yanlışlara kapı açtı. Tekrarlayalım: Başörtülülere karşı yapılanlar insafsızlıktır. Bu yasak bütün kademelerde sona ermeli ve şimdiye kadar sebep olunan mağduriyetler tazmin edilmelidir. Başka türlü ‘devlet-millet kaynaşması’ temin edilemez. Başörtülülere yanlış yapanların yanında ‘kâr’ kalmasın, sadece ‘ar’ kalsın! 01.11.2010 E-Posta: [email protected] |