Önceki gün gerçekleştirilen operasyonda, kanunen değilse de ‘fiilî olarak dokunulmaz’ olan bazı emekli orgenerallerin de gözaltına alınmış olması farklı şekillerde değerlendiriliyor. Umumî kanaat, bu gözaltıların bir ‘ilk’ olduğu noktasında birleşiyor.
Türkiye bu seviyede rütbelilerin gözaltına alındığına daha önce şahit olmadığı için, hadiseyi çözmeye çalışıyor. Medya mensupları da, el yordamıyla da olsa soruşturmanın hangi noktalara ulaşacağını tesbit etmeye çalışıyor. Bazı gazeteler, gözaltına alınan kişilerden sonra sıranın adı açıklanmayan ‘bir numara’ya gelmiş olabileceğinden bahsediyor. (Yeni Şafak, 2 Temmuz 2008)
Tabiî ki kimin ‘bir numara’ olduğunu bilmemize imkân yok. Ancak hadise bu noktalara geldiğine göre bundan sonraki süreçte; her kim ise ‘bir numara’nın da yoklanmasının mümkün olacağı akla geliyor.
Operasyonu farklı değerlendirenlerden biri de Ahmet Altan oldu. Altan yazısında şöyle demiş:
“Tarihimizde ilk kez emekli bir kuvvet komutanıyla, bir ordu komutanı askerî lojmanlardaki evlerinde gözaltına alındılar. Bu operasyon, Türkiye’nin değişiminin birinci bölümünün finali bence. Bundan sonra yeni bir dönem başlayacak. Devlet, yeni toplumsal yapıya göre şekillenecek, iktidar bu yapıya uygun bir biçimde el değiştirecek, dünyayla ilişkiler daha normale oturacak. (...) Sarsıntılar, çekişmeler belki hemen bitmez. Ama artık yeni bir Türkiye’ye hazırlanın. Tarihimizde ilk kez rastladığımız bu operasyon, tarihimizin bir döneminin de sona erdiğinin işareti. Ve, bu hayırlı bir işaret.” (Taraf, 2 Temmuz 2008)
Böyle hadiseleri ‘futbol maçı’ mantığıyla değerlendirmek doğru değil; ama içten içe bir mücadelenin yaşandığı da ortada. Bu mücadeleyi ‘iyi’ ile ‘kötü’nün, ya da ‘milletin dediği olsun’ diyenlerle; ‘millete rağmen işler yapılsın’ diyenlerin mücadelesi olarak da görebiliriz. Yaşanan hadiselere bu ‘pencere’den bakacak olursak, bugünkü durumu—futbol maçı kurallarına göre—”dördüncü devre”nin en azından başlangıcı olarak kabul edebiliriz.
Hemen ifade edelim: Velev ki bugünkü durum, “uzatmaların oynandığı dördüncü devre” olmasın, bir gün mutlaka bu ‘devre’ oynanacak. Çünkü gelişen dünya şartlarında Türkiye’nin daha demokrat, daha hür ve daha müreffeh, ekonomik anlamda kalkınmış olması hakkıdır. Aksini beklemek, suların tersine akacağı günü beklemek anlamına gelir. Nasıl ki sular tersine akamaz, Türkiye de; demokrasi, insan hakları ve hürriyetler anlamında daha kötüye gidemez.
Türkiye’nin kanun önünde, ihtilâlcilerle bir an önce hesaplaşması gerektiği uzun yıllardan beri dile getirilen bir ihtiyaç. Bu yönde adımların atılması gecikmezse, kazanan millet ve ülkemiz olur. Eğer ilk işaretleri görülen bu adımlar atılmazsa, kaybeden de millet olur.
Ülkemizin daha fazla hür ve daha fazla demokrat olmasında her ferdin maddî ve mânevî menfaati vardır...
03.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|