M. Latif SALİHOĞLU |
|
Terörün taban desteği |
Taksim Meydanını kana bulayan "canlı bomba" hadisesi, etrafa korku ve dehşet vermesine rağmen, esasında terör dalgasının toplumdaki taban desteğini bütünüyle kaybetme noktasına geldiğini gösteriyor. Bu bir kuvvet gösterisinden ziyade, sadece ses getirecek bir eylem olduğu âşikâr. PKK dahil, bilinen, tanınan, yahut az buçuk bir toplumsal desteği olan hiçbir örgüt, bu kanlı eylemi sahiplenmiyor. Dahası ve en sevindirici olan, hemen herkes, bu kalleşçe saldırıyı kınayıp lânetliyor. Dolayısıyla, bu bombalı saldırının maksadı ne olursa olsun, zihinlerde, vicdanlarda, nefretten başka hiçbir karşılığı yok. Yaşanan bütün acılara, elemlere, üzüntülere rağmen, madalyonun diğer yüzünde böylesine sevindirici, güven verici, endişeleri izâle edici bir realite var.
Yeni partinin ismi
Numan Kurtulmuş liderliğinde 1 Kasım itibariyle kurulmuş bulunan yeni partinin ismi "Halkın Sesi Partisi" olarak ilân edildi. Amblemi güneş olan partinin kısaltılmış ismi ise, "Has Parti" şeklinde ifade edildi. Kısaltılmış da olsa, "Has Parti", avantajlı bir mânâyı ifade ediyor. Tıpkı "Adalet ve Kalkınma Partisi"nin kısaltılmışı olan "Ak Parti" gibi... Bu noktalar, iki parti arasında bir nazire ve bir rekabet durumunun söz konusu olduğu fikrini uyandırıyor. Aydınlatıcı "ampül"e karşı "güneş" ve "Ak Parti"ye karşı "Has Parti." Anlaşılıyor ki, Numan Bey, siyaset sahnesinde Erbakan'dan ziyade Erdoğan'la rekabete girip yarışacak. Bu arada, Erdoğan liderliğindeki partinin kısaltılmış ismini "Ak Parti" yerine AKP şeklinde kullananların, Kurtulmuş'un partisi için de "Has Parti" yerine HSP kısaltılmışını kullanması gerekir. Vicdanî olan şudur: Vatandaş, bir partinin kısaltılmış ismini telâffuz ederken, o isme ayrıca bir mânâ izafe ederek söylemek zorunda bırakılmamalı. Realite ise şudur: Siz ne yaparsanız yapın, bazı kimseler Ak Parti veya Has Parti diyecek; bazı kimseler de AKP ve HSP demeye devam edecek. Zira, tam isim zaten bir mânâ taşıyor; tutup kısaltılmış isim için de bir avantajlı mânâyı dayatmak, toplumda farklı reaksiyonlara yol açar.
Tarihin yorumu 2 Kasım 1918
İttihatçılar gitti, beterin beteri kaldı
Mondros Ateşkes Antlaşması (31 Ekim 1918), Osmanlı hükûmetinin yenilgiyi kabullenmesi anlamına geliyordu. Mağlubiyetle neticelenen bu savaşın (I. Dünya Harbi) sorumlusu olarak da, İttihat–Terakki Fırkasının üst düzey kademesi görülüyordu. "Hatalar, günahlar başa verilir" kaidesini onlar da kabul etmiş olmalı ki, İttihatçı liderler olarak bilinen Enver, Talat ve Cemal Paşalar, 2 Kasım (1918) gecesi bir Alman denizaltısıyla gizlice yurdu terk ettiler. Ardından, İttihatçıların tevkifine başlandı. Kaçan liderler için de, bulundukları yerde yakalanıp mahkemeye sevk edilmesi emri çıkartıldı. (Eski Sadrâzam Said Halim Paşa ise, İstanbul'un işgalinden sonra Malta'ya sürülmüş, oradan da İtalya'ya geçmişti.) Ne var ki, gidenlerin, kaçanların hiçbiri yakalanamadığı gibi, yurda bir daha dön(e)mediler. 1) Talat Paşa, Berlin'de bir Ermeni terörist trafından, vurularak öldürüldü. (15 Mart 1921) 2) Said Halim, Roma'da bir Ermeni terörist tarafından vurularak katledildi. (7 Aralık 1921) 3) Cemal Paşa, Türkiye'ye dönme hazırlıkları içindeyken, Tiflis'te iki Ermeni komitacı tarafından vurularak öldürüldü. (21 Temmuz 1922) 4) Enver Paşa, Buhara taraflarında Bolşevik Ruslarla Müslüman Türkler arasında yaşanan bir çatışma esnasında, Rus bombardımanı altında şehit düştü. (4 Ağustos 1922) Görüldüğü gibi, yurt dışına kaçan İttihatçı liderler, gittikten sonra birlikte hareket etmediler, birarada hiç bulunmadılar. Demek ki, onları da ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Zira, birbirinden farklılık arz eden yönleri var. * * * İttihatçı liderlerin gitmesiyle, Türkiye'de İttihatçılık hareketi sona ermedi. Bu zihniyet, tarihe gömülüp gitmedi. Aksine, İttihatçıların tortusu şeklinde görülebilecek en bozuk kesimi içerde kaldı. Bunlar, o derece bozuk ve muzır kimseler idi ki, hataları, günahları başa vermek yerine, bütün iyilikleri, güzellikleri, hatta büyük zaferleri dahi iki–üç şahsa inhisar etme cihetine gittiler. Aynı zihniyetin sahipleri, hata, günah ve mağlûbiyetleri ise, orduya ve millete mal ederek, aslında en büyük cinayeti irtikâp etmiş oldular. 02.11.2010 E-Posta: [email protected] |