M. Latif SALİHOĞLU |
|
Halk Partisinin bitmeyen sancısı |
Halk Partisinin (CHP) nasıl devlet içinde ve millet nezdinde iki yüzü varsa, kendi içinde de en az iki yüzü ve iki tarz–ı hareketi vardır: Biri açık, biri örtülü; yahut, biri sathi, diğeri derin CHP. Tâ başından beri, bu partinin başına gelen lider ve kadronun, birbiriyle daima çekişmeli ve kavgalı olmasının bir sebebi, işte bu iki yüzlü oluşundan kaynaklanıyor. Bir türlü açık, net, şeffaf olamıyor, bu parti. Liderliğe oynayanlar da, bir türlü uyum içinde kalamıyorlar, bu partide. M. Kemal ile İnönü, İnönü ile Ecevit, Ecevit ile Baykal birbiriyle kırgın, dargın ayrıldılar, bu fâni dünyadan. CHP, şimdi de Kılıçdaroğlu ile Sav'ın ve onların taraftarlarının amansız çekişmesine sahne olmuş durumda. (Skandal/komplo kurbanı Baykal da, olup bitenleri üzüntüyle takip ettiğini söylüyor.) Taraflar arasındaki çekişme, bütün şiddeti ve keskinliğiyle ayyuka çıktı. Aralarında kalıcı ve sağlıklı bir uyumun sağlanması mümkün görünmüyor. Bir taraf "Açık ve şeffaf olmayı, halka daha yakın olmayı becerelim" istiyor. Diğer taraf ise, "Kemalist kaşlar"ını çatarak, partide kökü "derin"lere inen anlayışın yeniden hakim kılınması yönünde çetin bir direniş sergiliyor. Son merhalede hangi tarafın galibiyet sağlayacağını şimdiden kestirmek zor. Zira, demokrasinin teamülleri ile Halk Partisinin teamülleri arasında oldum olası bir doku uyuşmazlığı var. Zaten, bir türlü bitmek bilmeyen parti için sancının ve ikide bir nükseden hiper tansiyonun en önemli sebebi de budur. Düşünün ki, bu partinin ismi Halk Partisi olduğu halde, halka bir türlü yakın olamadı, halkla barışamadı; tâ başından beri halkın değerleri zıtlaşan bir tutum sergiledi. Keza, parti isminin başına "Cumhuriyet" tâbiri konulduğu halde, bu parti yine tâ başından itibaren "cumhur"u dışladı, diktaya yöneldi, hatta darbecilerle haşır–neşir olmayı yeğledi. (Öyle ki, bir ara "CHP+Ordu=İktidar" damgasını bile hak etti.) Bu partinin "Demokratik Cumhuriyet" ile barışması ve uyumlu hale gelmesi ise, şimdiye kadar hayal olmaktan öteye gitmedi. Tam "hürriyet" ise, bu partinin karakteristik özellikleriyle hiç uyuşmayan bir tâbir olarak algılandı. Oysa, artık dünyadaki ana trend "hürriyet, cumhuriyet ve demokrasi"dir. Halk Partisi ise, bütün bu değerlere karşı direnmeye devam ediyor. En büyük direnişi ve hatta zıtlaşması ise, dinî ve mânevî değerlere karşı oldu hep. Oysa, bunun da akıllarda, vicdanlarda bir karşılığı yoktur. Ne tuhaftır ki, şu sıralarda parti içinde şiddetlenen sancının perdeli ve derin bir sebebi de, dinî değerlere olan yakınlık, yahut uzaklık noktasındaki paradokstur. Önder Sav'ın, Hac konusunda ve Peygamberimizle (asm) ilgili yakın geçmişte sarf ettiği o talihsiz sözler, zihinlerde tazeliğini koruyor. Onun o sözleri, esasında "derin CHP"nin sırıtan yüzüydü. Şimdiki başkan Kılıçdaroğlu ise, kudsî değerlere, ister istemez daha saygılı bir tutumun sergilenmesinden yana. Bu da, partinin değişimi zorlayan bir başka yüzü. Esasında, bu aziz millet, bu derin partinin politikalarından çok çekti. Kabul edilmeli ki, günah galerisi ağzına kadar dolu olan bu partinin de daha çekeceği var. Ne de olsa, etme bulma dünyasında yaşıyoruz.
Kaçak sigara ticareti
Erzincan'da trafik ekiplerinin yol kontrolü esnasında dur ihtarına uymadığı için lastiği patlatılarak durdurulan bir kamyonda, tam 40 bin paket kaçak sigara bulunmuş. Kim bilir, Türkiye yollarında bu kamyondan daha kaç adet var. Bu sebepledir ki, resmî makamların "Sigara tüketimi azalıyor" şeklindeki açıklamaları inandırıcı gelmiyor. Zira, kaçak sigara ticareti, hemen her tarafta almış başını gidiyor. Bunu biz her gün görüyoruz da, devletin ilgili birimleri nasıl göremiyor; hayret etmemek elde değil.
Tarihin yorumu 5 Kasım 1972
İsmet Paşa pes etti
Elli yıllık CHP'li İsmet Paşa, genel başkanlık koltuğunu Bülent Ecevit'e kaptırmayı kendine yediremeyerek partiden istifa etti. (5 Kasım 1972) İsmet İnönü, sadece partiden değil, aynı zamanda milletvekilliğinden de istifa ettiğini duyurarak, siyasî hayata vedâ etmiş oldu. (Bu tarihten bir yıl sonra da, dünya hayatına vedâ etti.) 1957 seçimlerinde CHP'den mebus seçilen Ecevit, bu tarihten sonra parti içinde hızla yükselmeye başladı. 1966 yılı kongresinde CHP Genel Sekreterliğine seçilen Ecevit, 1972'de ise parti liderliği için aday olduğunu açıkladı. Yapılan kongrede İsmet İnönü'ye rakip olan Ecevit, delegelerin oylarıyla partinin genel başkanlığına seçildi. Bu duruma içerlenen İnönü, siyasî hayattan el–etek çekmeye başladı. 1973 ve 77 seçimlerinde siyaset arenasında fırtına estiren Ecevit, 1979 ara seçimlerinde milletten sert bir tokat yiyerek Başbakanlık koltuğunu terk etmek durumunda kaldı. 05.11.2010 E-Posta: [email protected] |