Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Millî güvenlik dersi kalkmalı |
Geçtiğimiz Nisan ayında Taraf gazetesinde çıkan ve Millî Güvenlik dersi veren subayların öğrencilerle velilerini fişlediklerini duyuran haber sonrasında, Yeni Asya olarak farklı boyutlarıyla konunun üzerine gittik. Önce “Kaldırın bu dersi” çağrısı yaptık. Ardından “Militarist eğitime hayır” dedik. Ertesi gün, bu dersin “darbe dönemi kalıntısı” olduğunu hatırlattık. Bir sonraki gün de “Askerin ders vermesi sakıncalı” tesbitini dikkatlere sunduk. Aradan yaklaşık beş buçuk ay geçti. Ve Ankara’da toplanan 18. Millî Eğitim Şûrâsında konu gündeme geldi. Dersin ya tamamen kaldırılması veya diğer uygun dersler içinde eritilerek verilmesi ve ayrıca üniformalı subaylar yerine sivil öğretmenlere devredilmesi gerektiği yönünde konuşmalar yapıldı, teklifler sunuldu. Sonuçta Genelkurmay temsilcisinin itirazları ile o paralelde yapılan bir-iki konuşmaya itibar edilmeyip, ders müfredatının gözden geçirilerek yenilenmesi ve dersin branş öğretmenleri tarafından verilmesi teklifi benimsenip kabul edildi. Bu karar Yeni Asya’nın teklifinin çok gerisinde. Ancak o istikamete doğru atılmış bir adım. Gerçi şu aşamada tavsiye olmaktan öteye de gidemiyor. Uygulamaya yansıması için, Bakanlığın ve Talim Terbiye Kurulunun harekete geçerek, ilgili mevzuatı değiştirmeleri icab ediyor. Özellikle de 1980’den beri yürürlükte olan 18 maddelik Millî Güvenlik Bilgisi Öğretim Yönetmeliğinin karar yönünde düzeltilmesi gerekiyor. (Ki, yönetmelikle ilgili geniş değerlendirme ve tahlillerimizi, 29.4.10 tarihli “Askerî cumhuriyet” ve ertesi gün çıkan “Halkı kontrol tezgâhı” başlıklı yazılarımızda yapmaya çalışmıştık.) Şimdi yapılması gerekenlerden biri, bu yönetmelikle dersin her aşamasında Genelkurmay’a verilen aktif müdahillik rolünün kaldırılması veya en azından asgarî düzeye indirilmesi ve sivil öğretmenler kanalıyla dersin sivilleştirilmesi. Ve bu dersin, başörtüsü yasağını imam hatip okullarına taşımak için yoğun şekilde kullanılması örneğinde de olduğu gibi, sivil hayata asker müdahalesinin aracı olmaktan çıkarılması. Ayrıca, çok daha önemli bir konu olarak, ders müfredatı gözden geçirilip yenilenirken, millî güvenlik adı altında baştan sona resmî ideolojiyi dayatan antidemokratik ve hukuk dışı dogmaların—nasıl olacaksa—tamamen temizlenmesi. Bu çerçevede, Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde yapıldığı ifade edilen ve MGK’da da uygun bulunduğu açıklanan değişikliklerin, dersteki içerik yenilenmesine yansıması beklenmeli. Gerçi söz konusu değişikliklerin, şimdiye kadarki derin politika ve uygulamaları ne ölçüde değiştireceği hâlâ soru işareti. Bu meyanda, söz gelişi “irtica” kelimesini metinden çıkarıp yerine yine muğlâk ve ard niyetli yorumlara açık bir ifade olan “din istismarı” ibaresini koymak, yaşanan sıkıntıların izalesine nasıl bir katkı sağlar? Cevabı, uygulama sürecinde göreceğiz. Ama hepsi bir tarafa; içeriğinden ve öğretmenlerin niteliğinden bağımsız olarak, liselerde Millî Güvenlik adı altında bir ders okutmayı sürdürmek için makul ve mantıklı gerekçeler bulmanın giderek zorlaştığı bir süreci yaşıyoruz. Onun için, bu dersi kaldırmak yerine içeriğini—nasıl olacağını ve işe yarayıp yaramayacağını henüz bilmediğimiz—değişikliklerle rötuşlayıp yola devam etmek, idare-i maslahatçı, palyatif, geçici bir “çözüm” olmaktan öteye gitmez. Orada da köklü bir çözüme ihtiyaç var. Baştan sona problemli muhtevası ile neşter beklemeye devam eden, ama izleyebildiğimiz kadarıyla Eğitim Şûrâsında kimsenin gündeme getirmediği İnkılâp Tarihi dersinde olduğu gibi. *** CHP’deki gelişmeler, parti açısından kritik bir yol ayrımına işaret ediyor. Kızışan mücadeleyi Sav’ın temsil ettiği katı Kemalist çizgi mi, yoksa Kılıçdaroğlu’nun seslendirdiği mutedil tavır mı kazanacak? Yakında belli olur. Hayırlısı, diyelim. 05.11.2010 E-Posta: [email protected] |