Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Boykot yanlış, ama... |
Üzerinden neredeyse bir hafta geçti, ama Çankaya’daki cumhuriyet resepsiyonu ile ilgili tartışmalar hâlâ devam ediyor. Özellikle komutanların boykotuna yönelik AKP kaynaklı tepkilerin ardı arkası gelmiyor. Başkomutanın davetine icabet edilmemesini “emre itaatsizlik” olarak yorumlayanlar bile var. Buna karşı CHP’nin tavrı ise, “Madem öyle, gereğini yapın” diyerek işi kızıştırmak oluyor. Eğer Cumhurbaşkanının komutanlara gönderdiği resepsiyon davetiyesi “emir,” iştirak edilmeyip alternatif resepsiyon düzenlenmesi de “boykot ve itaatsizlik” olarak yorumlanırsa, bunun bir müeyyidesinin olması gerekmez mi? Bu soruya iktidarın bir cevabı yok. “Türkiye’nin bütün renkleri oradaydı” demeyi sürdüren Cumhurbaşkanı da işin o tarafına girmiyor. Resepsiyon krizinin, gündüzki resmî törenlerde Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanının aynı araca binerek halkı selâmlamalarından sonra yaşanması da konunun ayrı bir ciheti. Esasen millî bayramlardaki tören, protokol, resepsiyon bahislerinin ve tartışmalarının gereğinden fazla büyütüldüğü gözardı edilmemeli. Ve bu meseleler sühuletle ele alınıp, meselâ İstanbul’un Vatan Caddesindeki kutlamalar ile öncesinde yapılan provaların şehir trafiğinde yol açtığı, halka saç baş yolduran kronik tıkanmaları bitirecek alternatif çözümler üretilmeli. Bu konuda İl Genel Meclisinde alınan ve icrası Valiye havale edilen son karar uygulanmalı. Keza Genelkurmay eski Başkanlarından Doğan Güreş’in yıllar önce gündeme getirdiği “Cumhuriyet Bayramlarını topla, tankla kutlamaktan vazgeçelim” teklifi hayata geçirilmeli. Sanki ülkenin en önemli meselesiymiş gibi hararetli tartışmalara konu edilen protokol uygulamaları makul ve dengeli bir çizgiye çekilmeli. “Kim nereye oturacak? Kim hangi yerde bekleyecek? Protokol zevatının başörtülü eşleri ve yakınları ne olacak?” gibi, haddizatında incir çekirdeğini doldurmayan konularda zaman zaman yaşanan gereksiz tartışmalar artık bitmeli. Bunları ifade ettikten sonra askerin Çankaya resepsiyonunu boykotuna yeniden dönersek: Bu tavır, “başörtülü first lady”ye karşı başından beri sergilenen hazımsızlığın yeni bir tezahürü mü, yoksa başka şeyler de söz konusu mu? Burada dikkat çeken hususlardan biri, resepsiyondan bir hafta önce Genelkurmay’ın sitesine konulan açıklama ile, şimdiki 2. Başkan Aslan Güner’in, üç sene önce KKTC'den dönen Gül’ü karşılarken, yanındaki Hayrünnisa Hanımla tokalaşmamak için yer değiştirdiği şeklinde yansıtılan davranışına yeni bir izah getirilmesi. Buna göre, Güner’in o hareketi, TSK Protokol Yönergesi gereği, tören için kendi yerine intikalinden ibaretmiş; “Hayrünnisa Hanımla tokalaşmama” gibi bir kasıt ve niyet söz konusu değilmiş; o günlerde bu açıklama yapılmış olsa imiş, bu yöndeki yanlış algı devam etmeyebilirmiş... Yıllar sonra da olsa böyle bir açıklama ile yanlış algıyı düzeltme ihtiyacı duyan bir Genelkurmay, bilâhare resepsiyonu neden boykot etti? Acaba, eşiyle birlikte gelen Alman Cumhurbaşkanının ziyaretinde, Hayrünnisa Hanımın ilk kez Köşkteki resmî karşılama törenine katılıp askerî selâmlaması ve bunun medyada “Asker esas duruşta, selâm durdu” gibi başlıklarla yansıtılması, bu tavırda etkili olmuş olabilir mi? Hatırlanacağı gibi, başörtüsü yasağının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir ortamda Erbakan’ın “Rektörler başörtülülere selâm duracak” diyerek yaptığı provokatif çıkış, karşı tepkileri tetikleyerek ülkenin 28 Şubat tüneline sokulmasında rol oynayan kritik kilometre taşlarından biriydi. Şimdi de, askerin kerhen de olsa başörtüsünü kabullenip hazmetme sancıları yaşadığı bir süreçte tören kıt’asını Hayrünnisa Hanıma selâm durdurma emrivakisi, bir aksülamel mi yaptı? Tasvibi imkânsız resepsiyon boykotunun psikolojik arkaplanı da gözardı edilmemeli, değil mi? 04.11.2010 E-Posta: [email protected] |