Mehmet KARA |
|
Türkiye-AB ilişkileri neden ağır aksak? |
Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki yavaşlama, gündemin yoğunluğu sebebiyle konuşulamıyor. Üyelik sürecinde yavaşlamanın Türkiye’den mi, yoksa AB’den mi kaynaklandığı da tartışılamadığından bu yöndeki çalışmalar da “bir kişi”ye endeksli yürütülüyor. Gelinen noktaya bakacak olursak… Türkiye’nin AB macerasında geldiği noktayı en güzel tarif eden ifadeyi bir internet sitesinde gördüm: “Kaplumbağa yanımızda jet kalır…” Bunun doğruluğunu şuradan test edebiliyoruz. Türkiye AB’yle tam üyelik görüşmelerine başlayalı beş yıl oldu. Türkiye, AB’ye 35 başlıktan yalnızca 13’ünü açtırabildi. Kapatabildiği başlık sayısı ise sadece 1… Evet sadece bir başlık... 5 yılda bir başlık açılıp, kapatılabilmiş. Bunda Fransa, Almanya ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tutumları etkili olduğu gibi, Türkiye’nin bu konuya fazla eğilmemesi, hükümetin yeterince çalışma yapmaması da etkili oluyor. Vetolu fasıllar bir yana, açılabilen başlıklarla ilgili çalışmalar da çok yavaş ilerliyor. Şu anda tarım ile ilgili başlık görüşmeleri devam ediyor. Oysa, müzakerelere aynı tarihte başlayan Hırvatistan 35 başlıktan 22’sini bitirdi. Türkiye ise 1… *** Şu ana kadar Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini başlayıp da bitirememiş ülke olmamasına rağmen, Türkiye’nin 31 Temmuz 1959’da o zamanki adıyla AET’ye başvurusunun üzerinden 51 yıl geçti. Hâlâ kapıda bekliyor. Tabi bu gecikmede yapılan askerî ihtilallerlerin büyük etkisi oldu. AB adaylığımızın yeniden tescil edildiği 1999’dan bu yana kamuoyunun AB’ye bakışı konusunda yapılan araştırmalara bakıldığında Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerindeki gidişatı da görmemiz mümkün. 2002-2004 döneminde yapılan reformlar ve 3 Ekim 2005 tarihi itibariyle Türkiye’nin AB’ye üyelik konusunda önemli bir dönemeci geçerek üyelik müzakerelerine başlaması kamuoyunun bakışını olumlu etkilemiş, arkadan gelen duraklama dönemi ise bakışı hissedilir şekilde olumsuz etkilemiştir. AB yetkilileri de değişik ortamlarda Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini bir an önce pratikte karşılaması gerektiğini ifade ederek başta ifade özgürlüğü, inanç ve ibadet özgürlüğü ve basın özgürlüğü, azınlık hakları ve askerin siyasetteki ağırlığı gibi konularda Türkiye’nin gereken adımları hızla atmasının önemine dikkat çekiyorlar. Başmüzakereci Egemen Bağış ise, Avrupa Parlamentosuna, “Türkiye’ye ilişkin önceki yıllarda yaşadığınız heyecanı yakalayın” çağrısı yapıyor. Muhtemeldir ki, 9 Kasım’da açıklanacak olan AB İlerleme Raporu’nda bu konular tekrar gündeme getirilecek. *** Hükümetin kurulduğu günlerdeki istekli görüntüsünden şimdi eser gözükmüyor. Başmüzakereci atanmaması bir eksiklikti. Bu giderildi ancak bir tek onun temasları ile iş bitmiyor. Topyekûn bir çalışma gerekiyor. Bu irade de hükümette ne yazık ki görünmüyor. Siyasi çekişmelerle vakit geçirmeden, AB’nin istediği reformlara hız vermek gerekiyor. Aslına bakılırsa, yıllardır yapılan birçok reform AB’ye uyum için yapıldı. AB tarafında da, bazı ülkelere ya da yönetimlere “üvey evlat muamelesi” yapılmasının önüne geçilmesi için de herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu meselenin hükümetlere bırakılacak bir mesele olmadığı görülmedikçe de ağır aksak ilerleme sürüp gidecek, Türkiye AB’ye girişi uzun yıllar alacaktır. Sözün özü: Türkiye’nin önce ihtilal ürünü anayasasını değiştirmesi, mevzuatındaki özgürlüklere engel düzenlemeleri kaldırması gerekiyor. Bu anayasa ile AB’nin Türkiye’yi kabul etmeyeceği ortadadır. Öncelikle Türkiye’de oluşan kötümser hava dağıtılıp “AB heyecanının” tekrar oluşturulması gereklidir. Türkiye’nin AB yolunda kararlı olduğunu sadece söylemleriyle değil, eylemleriyle de ortaya koyması gerekir. Eğer, “Türkiyesiz AB olmaz” veya “AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var”sa her iki tarafın da üzerine düşen görevleri yapması gerekir. 06.11.2010 E-Posta: [email protected] |