M. Latif SALİHOĞLU |
|
Seçim ittifakları |
Numan Kurtulmuş'un ekibiyle birlikte Saadet Partisinden ayrılması, uzun zamandır perde altında yürütülen yeni siyasî denklemlerin şekillenmesini daha da hızlandıracak gibi görünüyor. Yeni oluşturulacak siyasî denklemleri, şimdilik kaydıyla "seçim ittifakları" mahiyetinde görmek ve o şekilde yorumlamak da mümkün. Türkiye'ye emsâl ülkelerin hemen hiç birinde görülmeyen yüzde 10'luk seçim barajı, 12 Eylül darbecilerine ait bir keyfî tasarrufun halen devam ettiğini gösteriyor. "Demokrasi mücadelesi veriyoruz" diye ortalığı velveleye verenlerin, "12 Eylül ile hesaplaşıyoruz" diyenlerin, öncelikle bu ayıbı ortadan kaldırmaları gerekiyordu. Ne var ki, "siyasî menfaat"i esas aldıklarından, bu baraj limitine hiç dokunmadılar, dokunmak için en ufak bir teşebbüste dahi bulunmadılar. Oysa, bu yüksek baraj limiti yüzünden, milyonlarca seçmenin tercih ve irade hakkı heba ediliyor. Yüzde 10'un altında oy alan partilerin Meclis dışında kalması bir yana, milyonlarca vatandaşın oyu da "Nasılsa bizim parti kazanmaz" varsayımıyla, istenmeyen başka partilerin hesabına geçiyor. Bu ise, bâriz bir haksızlık, hatta bir hakkın gaspedilmesi mânâsını taşıdığı gibi, aynı zamanda demokrasimizin bir ayıbı olarak varlığını elân devam ettiriyor. Bu haksız ve ayıplı durum karşısında, mevcut partilerin çoğu ister istemez bir "seçim ittifakı"na gitmeye mecburdur. * * * Başka partilerle bir seçim ittifakı yapma ihtiyacını duymayan tek parti, iktidardaki AKP'dir. İkinci sıradaki ana muhalefet partisi dahil, diğer partilerin tamamı Haziran ayında yapılması düşünülen genel seçimlerde ittifak kurma ihtiyacını duymaktadır. Zira, ana muhalefetteki CHP'in bir baraj problemi olmasa bile, özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde dibe vurduğu, eski deyimle "sıfıra müncer" olduğu için, onun da seçim ittifakına şiddetle ihtiyacı var. Aksi halde, o bölgelerden milletvekili çıkarabilmesi imkânsız görünüyor. Öte yandan, MHP'nin de ciddî mânâda bir baraj sorunuyla karşı karşıya bulunduğu, son yapılan anketlerden anlaşılıyor. Sıradaki diğer partilerden SP bölündü ve bölünen her iki taraf da başkalarıyla bir seçim ittifakı arayışına girme ihtiyacını duyacaklardır. Keza, BDP, DP, BBP de öyle... * * * Seçim ittifakı, en geniş şekliyle 1991 genel seçimlerinde uygulandı. Erbakan, Türkeş ve Edibali'nin liderliğindeki partiler—sırf baraj yüzünden—seçime tek parti çatısı altında girdiler; sonra, Meclis'te yine ayrılıp partilerinin başına geçtiler. Mevcut siyasî tablo ve yeni süreçte yaşanan gelişmeler, yaklaşan genel seçimden önce sürpriz ittifakların kurulacağını gösteriyor. Türkiye'de yüzde 10'luk baraj gibi bir "demokrasi ayıbı" var iken, zıt tabanlı partilerin bile aralarında anlaşıp bir "seçim ittifakı" kurmalarında garipsenecek birşey olmasa gerek.
Tarihin yorumu 4 Ekim 1853 Osmanlı'yı tüketen Kırım Harbi
Osmanlı hakimiyeti altındaki toprakları türlü bahanelerle işgal eden Rusya'ya karşı, 4 Ekim 1853'te savaş ilân edildi. Çok geniş bir bölgeyi ihtiva etmesine rağmen, nirengi nokta teşkil etmesi sebebiyle, bu savaş "Kırım Harbi" ismiyle tarihe geçti. Görünürde Osmanlı ile müttefik, Rusya'ya muhalif görünen Fransa ve İngiltere, esasında Osmanlı'ya tarihinin en büyük ihanet darbelerinden birini vurdular. Osmanlı'yı bitirme, tükenme noktasına getiren korkunç meblâğda bir borç yükü altına soktular. * * * Osmanlı Devleti, tarihinin en ağır yenilgisini ve en büyük kaybını, gerçi Rusya ile giriştiği meşhûr "93 Harbi"nde yaşadı. (1878) Ancak, bu dehşetli mağlûbiyetin en mühim sebeplerinden biri, o tarihten yaklaşık yirmi beş sene evvel yine Rusya ile tutuşmuş olduğu "Kırım Harbi" dolayısıyla dûçâr olduğu maddî–mânevî zarar, ziyan ve tâkatsizlik halidir. Osmanlı Devleti, bu dönemde Kırım, Balkan ve Kafkas bölgelerinde uğradığı büyük toprak zayiatının yanı sıra, Kırım Harbi sebebiyle tarihinin en ağır borç yükü altına girdi. Öyle ki, son taksidi 1954'te ancak ödenebilen tam yüz yıllık o lânetli "Düyûn–u umumiye"nin başlangıcı dahi, gidip Kırım Harbinin borçlarına dayanmaktadır. Rusya'nın mütecâviz politikalarına karşı, İngiltere, Fransa, hatta bir ölçüde İtalya, Osmanlıya taraf görünüyordu. Oysa, onların asıl maksadı, Osmanlı'ya yardım etmek değil, kendi menfaatlerine dokunan Rus yayılmacılığının önünü kesmekti. Asıl maksatları böyle olunca, Osmanlı'nın yanında ciddî ve samimî bir mücadele politikası sürdürmediler. Savaş boyunca kendilerini ve biribirlerini koruyup kolladılar; ancak, Osmanlı kasıp kavuran savaş alevlerini söndürmek bir yana, o ateşin üzerine yüksek faizli borçlandırma körüğüyle gittiler. Savaşta büyük toprak kaybına uğrayan Osmanlı Devletine öylesine ağır bir fatura ile yüklendiler ki (1854), o borç ancak yüz senede ödenebildi. 04.10.2010 E-Posta: [email protected] |