Güzel güzel hakikatlerden; nefis, çarpıcı, etkili meselelerden, herkesin istifade edebileceği mühim hususlardan bahsediyorsunuz. Merak, heyecan ve hayret duygularını uyandırıyor, insanları coşturuyorsunuz. Bu durum sizi de sevindiriyor, mutlu ediyor.
Ama gel gör ki suyun üzerindeki köpük, bir anda parlayıp sönen ateş gibi etkileri bir süre sonra sönüveriyor.
Halbuki gönlünüz arzu ediyor ki bunlar kalıcı olsun, insanlar kendilerine bir yön versin, dine bağlılıkta azimli ve kararlı olsunlar.
Niçin bu böyle olmakta? Acaba bir yerlerde eksik ve noksan bırakılan veya yanlış yapılan hususlar mı var?
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretleri iman ve Kur’ân hizmetinin bulandırılmaması, tesirinin kırılmaması için şu formülü bulmuş, uygulamış ve talebelerine bunu tavsiye etmiş. Diyor ki: “Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risâletü’n-Nur’u bulandırmasın, tesirini kırmasın.”1
Güzel bir model olan Bediüzzaman Hazretleri, talebelerinden de devamlı aynı şeyleri isterdi. Benlik ve gurura vesile olan şeylerden çekinmelerini; tevâzû, mahviyet ve terk-i enâniyet, bu zamanda ehl-i îmana lâzım, hatta elzem olduğunu hatırlatır; bu asırda en büyük tehlikenin benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğini, ehl-i hak ve hakikatin ise mahviyetkârâne daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektiğini belirtir2 ve mesleğini şu esaslara oturturdu:
“Benlik, enaniyet, şan-ü şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle içtinab ediyoruz.”3
Bu husus çok önemliydi onun nazarında. Çünkü bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enaniyetle olabilirdi.4
Bediüzzaman, öylesine bir tevazu ve mahviyet içerisindeydi ki, şahsından himmet beklenmemesini, mübarek tanınmamasını da ister, “Ben makam sahibi değilim” der, âdî bir neferin, müşîr makamının emirlerini tebliği gibi, kendisinin de mânevî bir müşîriyet makamının emirlerini tebliğ ettiğini söyler, “Müflis bir adamın, gâyet kıymettar ve zengin ve elmas ve mücevherat dükkânının dellâlı olduğu gibi, ben dahi, mukaddes ve Kur’ânî bir dükkânın dellâlıyım”5 derdi.
Demek netice alıcı hizmet ancak mahviyet, enaniyeti terk ve tevazu gibi önemli esaslara sahip çıkmakla olabiliyor.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 15.
2- Emirdağ Lâhikası, 1:62.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 104.
4- Sikke-i Tasdik-I Gaybî, s. 52.
5- Mektûbât, s. 329.
13.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|