Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Terör ve siyaset |
DTP hakkındaki kapatma kararı öncesinde başlayıp sonrasında tırmanma istidadı gösteren gerginlik, şimdilik yatışmış gibi. Bunda, kararla partisiz kalan 19 vekilin sine-i millete dönmekten vazgeçip, yedekte tutulan BDP’nin çatısı altında yola devam edeceklerini açıklamaları da etkili olmuş gibi görünüyor. Gerçi AYM kararıyla siyaset yasağı getirilen iki kişiden biri olan DTP Başkanı Türk’ün, kendi ifadesiyle son kez kameraların karşısına geçerek yaptığı açıklamada, devam kararındaki İmralı etkisini telâffuz etmesi, “Bunlar hâlâ akıllanmamış” gibisinden bir değerlendirmeye de yol açtı. Böylece, öteden beri seslendirilen ve kapatma kararında da temel gerekçe olarak gösterilen DTP-PKK bağlantısı yine açığa vurulmuş oldu. Görünen o ki, HEP-DEP-ÖZDEP-HADEP-DEHAP-DTP çizgisi, şimdi BDP ile devam edecek. Çünkü bu yapı ona göre kurgulanmış. Nasıl PKK 12 Eylül ürünü bir terör örgütü ise, biri kapatılıp diğeri açılan söz konusu partiler de o örgütle irtibatlı siyasî oluşumlar olarak planlanmış. Açık şekilde, örgütün siyasî ayağı bu partiler. Gerek parti kimliğiyle, gerekse buna izin verilmediği durumlarda bağımsız adaylarla katıldıkları seçimlerde yetecek sayıda oy alarak Meclise girmeleri ve mahallerde çok sayıda belediye başkanlığını kazanmaları, meselenin kritik noktası. Silâhlı bir terör örgütüyle mücadelenin askerî operasyonlarla yürütülmesi, işin tabiatına uygun. Ama o örgütle yakınlığını açıkça ortaya koymaktan geri durmasa da, halkın oylarıyla seçilmiş bir partiye karşı silâhlı yöntem işe yaramaz. Aynı çizgiyi yargı yoluyla engelleme çabaları devam ediyor olsa dahi, bu yolun da giderek zora girdiği gözleniyor. Parti kapatma kararlarına yönelik eleştirilerin her defasında daha güçlü bir şekilde dile getirilip, kapatmanın çare olmadığına vurgu yapılması, bu yöntemi de zayıflatıyor. Bizatihî kapatma kararlarını veren Anayasa Mahkemesinin, defaatle “Gerekli mevzuat değişiklikleri yapılsın ve artık bu konular bize gelmesin” çağrısında bulunması, bunun bir ifadesi. Yani, BDP ile devam edecek olan çizgi terör örgütüyle bağlantısını gevşetmeden sürdürse de, parti kapatma müeyyidesini işletmenin giderek daha da zorlaştığı bir sürece girildiği söylenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, “terör örgütünü siyasallaştırma projesinin aracısı” gözüyle bakılan partiye uygulanan yaptırımların, ortaya çıkardığı “mağduriyet” görüntüsüyle irtibatlı olarak, tepki oylarını arttırmak suretiyle, bu partiyi, hiç hak etmediği halde olduğundan daha güçlü bir konuma getiriyor olması. Ki, hep yapay müdahalelerle tanzim edilegelen Türkiye siyasetinin genel karakteristiği bu. Siyasetteki periyodik tıkanmaların sebebi de. Halbuki siyaset kendi akışı içinde rahat bırakılıp, toplum mühendisliği projelerine dayalı yapay örgütlenmelere göre defalarca silbaştan dizayn edilmeye kalkışılmasa, bunlar olmayacak. Belki bir süre sıkıntılar olacak, ama halkın sabırlı sağduyusunun belirleyici etken olduğu süreçte, zaman içinde herşey yerli yerine oturacak. Nitekim problemin bugünkü boyutlara erişmesinin temellerinin atıldığı CHP’nin tek parti diktasından sonra iktidara gelen DP, bölge halkını devletle barıştırıp kucaklaştıracak önemli adımlar atmış, Şeyh Said’in torunu başta olmak üzere, geçmiş dönemdeki mağduriyetlerin simgesi niteliğindeki birçok ismi aday gösterip parlamentoya sokmuş, bölgeye hizmet seferberliği başlatmıştı. Ama bunları, diğer bölgeleri rahatsız edecek bir tahsis izlenimi vermeden, genel politikaları iyileştirerek uygulamaya koymuştu. Ama ihtilâllerle hem bu süreç sabote edildi, hem de mevcut kronik sorunlara, gün geçtikçe içinden çıkmakta daha çok zorlandığımız yenileri eklendi. Sorun çözme adına uygulamaya konulan askıcı yöntemlerse işi iyice çıkmaza soktu. Sonuç: Teröre de, siyasî uzantılarına da sağlıklı çözüm için demokrasiden başka bir yol yok. 23.12.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.12.2009) - Taarruzdan savunmaya (19.12.2009) - Danıştay, AKP, alkol... (18.12.2009) - Açılımlar ve anayasa (16.12.2009) - Yargıyı kim yıpratıyor? |