Hüseyin EREN |
|
Susmaktansa sormak |
Kur’ân’da “kuş” hakikati ne zamandır zihnimde uçuşup duruyor; dimağımı bağlayan ağırlıklardan, kalbimi karartan lüzumsuzluklardan sıyrılıp da meseleyi düşünemedim. Düşünmek de yetmiyor, o kuşun gelip gönle konması gerekiyor. O da Rahman’ın izniyle olur ancak… Cevap bulmak ümidiyle sorular sordum sadece… Mülk Sûresi’nin 19. âyeti hatıra geldi: “Üzerlerinde kanat çırpıp duran kuşları da mı görmüyorlar? Onları havada tutan Rahman’dan başkası değildir. O her şeyi hakkıyla görür.” Kuşların Peygamberlerle olan ilişkileri denince de ilk akla gelen Davud (as)… “Biz dağları onun emrine verdik ki, akşam sabah onunla beraber tesbih eder, kuşlar da onun etrafında toplanırdı. Onların hepsi de Davud’a boyun eğmişlerdi” (Sad, 18–19) Davud’un (as) tesbihatına dağla birlikte eşlik ediyor kuşlar; nasıl bir mânâ kanatlanması var bunda? İbrahim’in (as) kuşla ilgisi enteresan: “Bir de İbrahim’i hatırla ki, ‘Ey Rabbim’ demişti. ‘Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.’ Rabbin de ‘Yoksa inanmadın mı?’ buyurdu. İbrahim, ‘Elbette iman ettim. Lâkin isterim ki gözüm de görsün ve kalbim tatmin olsun’ dedi. Allah ona buyurdu ki: ‘Dört tane kuş al. Onları tanı ve kendine iyice alıştır. Sonra onları kesip etlerini birbirine karıştır. Sonra da her bir dağın tepesine o karışmış etlerden bir parça koy. Ondan sonra onları çağır, bak, hepsi nasıl sana koşup gelecekler. Şunu da bil ki Allah her dilediğini yapmaya kadirdir ve Onun her işi hikmet iledir.” (Bakara, 260) İbrahim’in (a.s) Peygamber olduğu halde tefekkürü sorusu dikkat çekici ve kuş örneği ile cevap verilişi de ilginç… Davud’da (a.s.) tesbih ve tevhidle ilgilendirilirken, İbrahim (as) haşir delili ile ve yine dağla birlikte zikredilmektedir… Süleyman’ın (as) ordusunda bir askerdir kuş taifesi: “Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil ordusu toplandı. Hepsi de intizamla sevk ve idare olunuyorlardı.” (Neml, 17) Sûrenin devam eden âyetlerinde Hüdhüd kuşunun Sebe kavminden haber getirişi haber veriliyor… Kuşlarla ilgili diğer bir Peygamber de İsa (as): “…Hani, sen Benim iznimle çamurdan kuş sûreti yapıp ona üflerdin de, iznimle o sûret bir kuş oluverirdi…” (Maide, 110) Burada da hayat verme ve diriltme örneği olarak Peygamber mucizesinde ifadelendirilmektedir… Kuşlarla ilgili geçen âyetler sadece bunlar değil elbet, hakikat semasına kanatlanmak için onlardan alınacak çokça ders var… “Otuzuncu Lem’anın Beşinci Nüktesinin” başında, Hayy ism-i a’zâmının giriş kısmında “kudsî kuşu” avlayamadığından söz eder Bediüzzaman… Bu pencereden bakınca “kuş” kavramı kuş bakışla âfakta ve enfüste okunmayı, hikmet avcılarınca avlanmayı bekliyor. Kudsî kuşların gelmesi için o kudsiyette zihnen ve kalben temiz olunsa gerek; ism-i a’zâm gibi bir kapı başka türlü nasıl açılır? Susmaktansa sormak, cevap almaya daha yakın. Bir nevî kuş olan ve bal gibi şifayı sunan “Nahl”ın, bunu bir nevî vahye mazhar olarak yapması ve Kur’ân’da bir sûrenin ismi olması, akleden kalplere soruda ve cevapta kâinat genişliğinde bir kitap açıyor… Sorunun cevabı okumakta; rehber ve kılavuz eşliğinde okumakta. Bir de bakmışsınız mânâ kanatlanması olmuş. 22.12.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (15.12.2009) - Üç rahmet müşahedesi (08.12.2009) - Çaresizlik çığlığı (02.12.2009) - Kuddüs penceresi (28.10.2009) - Kanaate kanaat etmek |