H. İbrahim CAN |
|
Üçlü mekanizma PKK’yı tasfiye edebilecek mi? |
Terör örgütünün Kürt vatandaşları sokağa dökerek günlerce huzuru bozması, Reşadiye’de yedi Mehmetçiğin şehit edilmesi ve DTP’nin Anayasa Mahkemesince kapatılması, demokratik açılım çabalarının sekteye uğratılması için gizli ellerin ciddî bir tezgâh kurduğunu gösterdi. Tezgâhın başarısını teminat altına almak için tahrik edici başka şiddet eylemlerinin tezgâhlanmasından korkuluyor. Amaç ise İmralı’daki terörist başını muhatap haline getirebilmek. Ancak hükümet ısrarla açılımın süreceğini belirtiyor. Bu amaçla toplantılar yapılıyor. Başbakan Erdoğan Türkiye’yi dolaşıp halka yaptıklarını anlatacaklarını söylüyor. Peki bu tahrik edici davranışlara rağmen açılım sürdürülebilir mi? Bizce bu açılımın sürdürülebilmesi için; PKK’nın “iknâ” edilmesi gerekiyor. Bu açıdan en önemli etkenin Amerika’nın örgüte ve Kuzey Irak Yönetimine yapacağı baskı olduğu biliniyor. Nitekim bir yıl önce kurulan üçlü mekanizmanın tarafları olan Türkiye, Irak ve ABD, Bağdat’ta bir araya gelerek bunun yöntemini tartıştı. İçişleri Bakanı Atalay PKK’nın tasfiyesi için bir yol haritası çıkarıldığını, üç ülkenin “PKK’nın tasfiyesine yönelik adımların yoğunlaştırılması konusunda kararlılıklarını vurguladıklarını” açıkladı. Bu adımların “Irak’ın barış ve istikrarına katkıda bulunacağına inandığını” vurguladı. Peki Amerika baskısını arttıracak mı? Bölgeyi bilenler Amerika’nın 2010 yılında Irak’tan çekilene kadar bu sorunu çözmek istediği, böylelikle Kuzey Irak’ın himayesi işini Türkiye’ye ihale ettiği yönünde yorumlar yapıyorlar. Amerika’nın gerçekten istemesi halinde PKK’yı etkisiz hale getireceği, silâhsızlandıracağı ve teslim olmaya zorlayacağı bir sır değil. Kuzey Irak Yönetimi de bu konuda Amerika’nın ağzına bakıyor. Amerika’nın bu konuda Türkiye’ye sunduğu iddia edilen planın mimarlarından Henri Barkey, gerek silâhsızlandırma ve gerekse dağda kalmada ısrar eden militan grupların yok edilmesi işinin yalnızca ABD ordusu tarafından yapılabileceğini söylüyor raporunda. Bizim de kanaatimiz bu yönde. Yoksa örgüt kendi isteğiyle silâh bırakmaz. Nitekim Reşadiye katliâmının emrini verdiği söylenen Cemil Bayık, “PKK teslim olacak değil. Türkiye’de anayasa değişmedikçe, Kürt kimliği yasal güvenceye alınıp tanınmadıkça, PKK dağdan inmez” sözleri de bunu doğruluyor. Bu değerlendirmelerin ışığında iddiaların aksine demokratik açılımın bitmediğini, yalnızca askıya alındığını düşünüyoruz. Ancak ön aşamalar tamamlanmaksızın doğrudan sınırdan militanların gelmesine izin verme gibi bir yanlışlığın tekrarlanmayacağını umuyoruz. Mahmur Kampı’ndan gelecek olan beş bine yakın kişinin terör örgütünün direktifleriyle hareket edeceğini, bu yüzden ikinci bir Habur olayı yaşanmasına sebep olabileceğini hatırlatmak istiyoruz. Bu kişilerin çoğunluğunun ilk başta oraya gidiş sebebinin yine örgütün baskı ve tahrikleri olduğu unutulmamalıdır. Kampın adının BM kampı olması kimseyi yanıltmamalıdır. Elbette bu ülkenin vatandaşlarının topraklarına geri dönmesi hepimizi yalnızca memnun eder. Ama bunun usûlünün, açılımın önünü kesmek isteyenlere bahane oluşturmayacak şekilde planlanması gerekir. Umarız bu demokratik açılım çabası, terör örgütünün ve yandaşlarının tahrikleriyle olgunlaşmadan koparılıp atılmaz. Çünkü ülkemizin artık bu durumu sürdürmesi çok güçtür ve kimsenin bayraklar içinde şehitler gelmeye devam etmesine göz yumma lüksü olamaz. Bu ülke otuz yılda otuz bin vatandaşını kurban verdiği bir çatışmayı sürdürmemelidir ve hükümetin 21. yüzyıla taşınan bu etnik terörün, demokratik ve barışçı yollarla sona erdirilmesi çabalarını herkes desteklemelidir. 23.12.2009 E-Posta: [email protected] |