M. Latif SALİHOĞLU |
|
Zaruret, maişet derdi |
Anarşi ve terör belâsı, harp belâsı kadar yakıcı–yıkıcı olmasa da, ondan çok daha uzun bir ömre sahiptir. Bu sebeple zararı, tahribatı büyüktür. Yıllara yayılan faturası pek ağırdır. Bazı tedbirler alarak, ya da diplomatik manevralarda bulunarak, savaşı kısa sürede bitirebilirsiniz. Terörü ise, vargücünüzle uğraşsanız da, çabucak bitiremezsiniz. Zira, bu illetin sizi aşan boyutları var. Terörü doğuran ve besleyen unsurlar, hem geniş zamana yayılmış, hem dağınık vaziyette, hem de çeşitlilik arz ediyor. Bu sebeple, kısa sürede başedilmesi kolay değil. Ancak, yine de ümitsiz, karamsar olmamalı. Her derdin olduğu gibi, bunun da vardır mutlaka bir hal çaresi... Çarelerin bir kısmı sebeplere bakar, bir kısmı da besleyici unsurlara. Türkiye'yi otuz yıldır üzen, huzursuz eden, maddî–mânevî büyük kayıplar verdiren terörün sebepleri arasında şunları saymak mümkün: * Dinî zaafiyet; mânevî buhran. * Darbeler, ihtilâller, muhtıralar, demokrasi dışı müdahaleler, hürriyetleri kısıtlayan diktacı, sultacı yönetimler, ara rejimler, kànun dışı keyfî/küfrî uygulamalar. * Irkçı ideolojiler, dayatmacı, red ve inkâra dayalı resmî uygulamalar. * Türkiye'nin belini doğrultmasını istemeyen hariç ülkeler; ülkemizin gelişmesinden korkan uluslararası güçler. * Milletimizin, bin yıl müddetle İslâmın bayraktarlığı hizmetinde bulunmasından dolayı, intikam alma stratejisini güden dahil ve hariçteki müfsitler. Terörün kökünü kesmek için, bu sebepleri ya ortadan kaldırmalı, ya da zararlarını asgari seviyeye indirecek ciddi tedbirler almalı. * * * Terörü besleyen faktörlere gelince... Bunların başında cehalet geliyor. Bunu ilim ve marifet (maarif) silâhıyla ortadan kaldırmanın plânını, programını yapıp hayata geçirmeli. Terörü besleyen ikinci büyük faktör ise, fakr û zaruret halidir. Fakirlik ve işsizlik, birbirini tetikleyip büyüten iki büyük belâ, iki mendebur hastalıktır. Bir mü'min, bu belânın "düşman başına" gelmesini dahi istemez. Evet, Allah fakirliği düşmanımızın başına dahi getirmesin. Sahih rivâyetlerde de ifade edildiği gibi, fakirlikten dolayı büyük günahlara, hatta küfre giren insanlar var. İşte, bu derece büyük tehlike arz eden bir hastalık, hiç şüphesiz, ülkemizde de terör ve anarşi canavarını besleyip büyüten etkenlerin başında gelir. Fakirlik ve işsizlik, ille de kişiyi raydan çıkaracak, yolundan saptıracak diye bir kaide yoktur ve olamaz. Ancak, uzun müddet işsiz kalan, fakr û zaruretten kurtulamayan kimseler, her türlü sosyal sıkıntıyı körüklemede potansiyel bir kuvvet teşkil eder. İşsiz kalan bir genç, terör ve anarşî tuzağına çabuk düşer. Aradığı halde iş bulamayan bir genç, gasp, soygun, kaçakçılık, uyuşturucu gibi karanlık işler çeviren odakların ağına da kolaylıkla düşebilir. İster terör, isterse diğer suç örgütleri olsun, bunların eline düşen mâsumların kurtulması da kolay değil. Kurtulma çabaları, çoğu kez ölümle sonuçlanır. Yapılan son araştırmalar, işsizlik ve fakirliğin daha çok Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde etkili olduğunu gösteriyor. Bu da, bilhassa gençleri suça ve suç örgütlerinin kucağına itiyor. Hükûmet yetkilileri, ne yapıp edip, bu derdin kalıcı devâsını bulmak zorunda. Onlar, bunun için vardır. Türkiye, "açılım" tartışmalarıyla daha fazla vakit kaybetmeden, derhal bir yatırım hamlesinin başlatılması gerekiyor. Bilhassa, gençleri iş ve meslek sahibi yapmaya matuf yatırımlar...
Tarihin yorumu 23 Aralık 1876
İlk demokrasi denemesi
Türkiye'de meşrûtiyet/demokrasi yolunda atılan en büyük adım, 23 Aralık 1876'da atıldı. Bu tarihte, ilk Meşrûtiyet (demokrasi) ilân edildi. İki meclisli parlamento (Âyân ve Mebûsân) açıldı. Hazırlanan ilk Anayasa (Kànun–i Esâsî) kabul edilerek yürürlüğe konuldu. Esasında, bu tarihten sekiz sene kadar evvel de demokrasi yolunda küçük bir adım atılmıştı. Bugün adına Danıştay denilen ilk "Şûrâ–yı Devlet", bir tür Meclis şeklinde açılmış ve tabana dayalı bir yönetim şeklinin nüveleri atılmıştı. Ancak, ne hikmetse, o dönemde dehşet verici gelişmeler yaşandı ve bir adım daha ileri gidilemez oldu. 1876 yılı ortalarında, Sultan Abdulaziz'e karşı bir askerî darbe yapıldı. Ardından, padişah katledildi. Aynı sene içinde, üç kez saltanat değişikliği vak'ası yaşandı. Abdulaziz'in yerine önce Sultan V. Murad getirildi. Onun ruhî dengesini kaybetmesi sonucu, üç ay sonra (31 Ağustos) 33 yıl tahtta kalacak olan Sultan II. Abdulhamid getirildi. Sultan Abdulhamid, tahta gelmek için hürriyet ve demokrasi taraftarlarına "meşrûtiyet sözü" verildiği için, ilk başlarda çok büyük destek gördü. Ne var ki, işler umulduğu gibi gitmedi. Kısa bir zaman sonra Osmanlı–Rus Harbi (18 Nisan 1877) çıktı. Bu savaşta, hem toprak, hem de insan gücü itibariyle Osmanlı çok büyük kayıplar verdi. Savaşta yaşanan hezimet ve mağlubiyeti gerekçe gösteren Sultan Abdulhamid, Mebûsan Meclisi'ni feshettiğini, Anayasayı yürürlükten kaldırdığını, dolayısıyla da I. Meşrûtiyet'i askıya aldığını, bir fermân ile ilân etti. Böylelikle, ilk demokrasi denemesi 1878'de kesintiye uğradı. Meşrûtiyet'in yeniden ilânı ise, ancak 30 sene sonra mümkün olabildi. 23.12.2009 E-Posta: [email protected] |