Cevher İLHAN |
|
Demokrat Parti’nin toparlanması |
Bugün Demokrat Parti’nin bütünleşme kongresi var. Toparlanma sürecini başlatan DP’de bütünleşmeyi yapanlar partiyi bir süre daha götürecek. Ardından bir büyük kongre daha yapılacak. Ve bu kongrede seçilen kadrolar partiyi genel seçimlere götürecek… Demokrasiyi tahrip eden darbeler, Demokratları dağıttı. Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınmasına damgasını vurmuş Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi iktidarlarını devirmekle, partiyi kapatmakla ve vetolarla sabote etmekle kalmadılar, partinin tavanından tabanına bölme ve parçalama taktiğine başvurdular. Yeniden toparlanmasına müsaade etmediler. Oyun üzerine oyunlar, kumpaslar kurdular. Siyasetin satranç tahtasında DP-AP-DYP’nin yerine hep sahteleri, taklitleri imâl ettiler. Demokrasi cinâyetleri ve inkıtalarda, DP’nin mirâsını devralan AP’ye karşı muvazaa partiler türetildi. DP’ye karşı yapılan 27 Mayıs kanlı darbesinin ardından, AP’ye dayatılan 12 Mart muhtırasının ve 12 Eylül ihtilâlinin peşinden saptırıcı sahte siyasî oluşumlar oluşturuldu. Merkez sağı yeniden toparlayacak Büyük Türkiye Partisi’ne ancak 11 gün tahammül edilebilidi. 28 Şubat “postmodern darbe”sinin mağduru DYP’ye tezgâh kuruldu. Oysa DP ve devamı partiler bu ülkede birlik ve beraberlik içinde fevkâlade başarılı bir kalkınma ve sanayi hamlesini başarmış; barajlar, fabrikalar, köprüler, binlerce kilometrelik yollar yapmıştı. Yıllarca yüzde 8-9 kalkınma içinde yüzde 5-6 enflasyonla Türkiye kat kat büyümüştü… DARBE KALINTILARI DURUYOR… Gerçek şu ki 28 Şubat’ın “irtica ile mücadele” konseptinde meydana gelen travmadan nemâlanan siyasî rant AKP’ye rampa edilerek, tek başına anayasayı değiştirecek bir güçle iktidara getirildi. DYP’nin Meclis’e girmemesi için iç ve dış mihrakların ve medyanın ortak saldırılarıyla ve propagandasıyla her türlü saptırmada bulunuldu. Dış politikada, DP-AP-DYP’nin AB’den Kıbrıs’a kadar elde ettiği kazanımlar, bir bir kaybedildi. Irak’ta, Afganistan’da işgale “destek hamûleleri”yle tam destek veren Amerikan endeksli politikalarla AB’den uzak duran, öteleyen bir politika izlendi. Ekonomide ABD’nin kontrolündeki IMF ve Dünya Bankası’nın güdümünde güdük kaldı. Son iki yılda yüzde 100’leri aşan, yüzde 200’lere varan zam ve vergi furyası devam etmekte; 2002 krizinden bu yana Türkiye’nin cenderesine girdiği krize yeni krizler eklenmekte… İslâm dünyasıyla ilişkiler bile Amerikan-İsrail hegemonyası ve çıkarları hesabına yürütüldü. İsrail’le her türlü ekonomik, savunma sanayii anlaşmaları yapıldı. Silâh alımı ihâleleri, stratejik işbirliğine “one minute”den sonra da tam gaz devam edildi. Müzâkere sürecinde AB’ye taahhüd edilen demokratikleşme reformları sürekli askıya alındı. Siyaseti demokratikleştirecek ve vesâyet altından kurtaracak siyasî partiler ve seçim kanunundan, yargı reformuna, hukukun üstünlüğünden düşünceyi ifâde ve inanç hürriyetine varan insan hak ve özgürlüklerinde hep tutuk kalındı. Doğru dürüst bir gelişme sağlanamadı. Darbeleri ve darbecileri her türlü demokrasi dışı karar ve tasarruflarını “koruma ve kollama” altına alan antidemokratik “darbe anayasası” değiştirilemedi. 28 Şubat’ın “irtica ile mücadele” konseptinden kalma yasaklar kaldırılamadı… Hâlâ, YAŞ kararlarında yargısız infaz, Kur’ân kurslarında yaş yasağı sürüyor. Evinde meccânen Kur’ân öğretenlere hapis cezâsı ceza yasasında duruyor. Yeni Cumhurbaşkanı’yla birlikte YÖK ve rektörler değiştirildi; lâkin kırılgan politikalarla kanunsuz başörtüsü yasağı daha da katmerleştirip azdırıldı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP hükûmeti, AİHM’e gönderdiği “savunma”da, Diyanet’in kararıyla, dinî bir vecîbe olan başörtüsüne getirilen yasadışı yasağın, “laikliğe aykırı ve siyasî simge” olduğunu bildirdi. Yine Kur’ân âyetleri ve hadislere dayanarak depreme “İlâhî ikaz” denmesinin “suç” sayılıp cezalandırılmasını bütün dünyanın gözü önünde AİHM nezdinde savundu. Tıpkı “yeni sivil anayasa” ve “demokratikleşme” gibi lây-ı vâlâ ile başlattığı “açılımları” da askıya aldı… SİYASETTE DP ALTERNATİFİNE İHTİYAÇ VAR… Siyasette AKP’ye alternatif gerektiği ortada. Ve bu alternatifin DP olduğu, kulislerde “DP toparlanmadan erken baskın seçim yapalım” diyen AKP yöneticilerinin ikrarıyla sabit. Meclis’te güçlü bir DP, aslında iktidarın da yararına olur, yanlışlarını tâdil eder. Türkiye’nin tamamını temsil eden, milletin değerleriyle barışık, devletle milleti barıştıran DP’nin siyasî kulvarda hak ettiği yeri alması, siyaseti canlandırır; AKP’yi de irâde zâfiyetinden, CHP-MHP tipi muhalefetin kıskacından, sathilikten, günübirlik kayıkçı kavasından kurtarır. Siyasî kulvarı demokratik zemine oturtur. Anayasada, kanunlarda yapılacak düzenlemelerde, hak ve hürriyetlerin sağlanmasında, demokratikleşmede millet irâdesini, Meclis’i güçlendirir. Demokratikleşmeyi hızlandırır, darbe tortularının temizlenmesinde etkili olur. Türkiye, AKP’nin ürkek, çekingen, tâvizkâr ve teslimiyetçiliği yerine, Demokratların Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesile başlayan, 571 imam hatip okulu, onlarca yüksek İslâm enstitüsü-ilâhiyat fakültesi, binlerce Kur’ân kursu, okullara din derslerinin okutulması ve Diyanet’e 80 bin kadro teminiyle tezâhür eden mânevî kalkınma hamlesine kaldığı yerden devam eder. Bugün siyasette yegâne alternatif olan DP, demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi, inanç ve mânevî değerlere hizmetleri, dinî-mânevî eğitimi ve öğretimini, demokratik kararlılığıyla kuvvetlendirir. Cumhuriyet ve demokrasinin noksan kalan mânevî yönünü tahkim eder. Ülkenin maddî ve mânevî kalkınmasında harcı bulunan DP’nin toparlanması, iktidar olarak Türkiye’ye hizmet, muhalefet olarak “muvâzene-i adâlet unsuru” olur. Demokrasi ve millet kazanır… 31.10.2009 E-Posta: [email protected] |