Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Ara, fazla uzamasın |
Başbakan, terör örgütünden başlayan “dönüş ve teslim oluş” sürecinin gerçekleşeceği üç adresi Kandil, Mahmur ve Avrupa olarak sıralamış; bunların ikisinden gelen ilk dalga tamamlanmış ve sıra Avrupa’dan dönecek gruba gelmişti ki, süreç bir anda duruverdi. Avrupa’dakilerin geleceği gün dahi açıklanmışken, sonra “Öyle birşey yok” denildi ve yine Erdoğan’ın önce “Süreç tıkanırsa başa döneriz” sözüyle işaretini verip, ardından dönüşlerin durdurulduğunu bildirmesiyle bu hal ortaya çıktı. Bu kesintinin arkaplanında neler yatıyor? Gelenlerin Habur’dan girişi, teslim oluşu ve sorgulama sonrası serbest bırakılışı safahatında yaşanan şov görüntülerine yönelik olarak CHP-MHP ikilisinden ve şehit aileleri adına ortaya çıkan bazı derneklerden sâdır olan tepkiler mi bunda etkili oldu; yoksa Genelkurmay’ın tavrı mı? Gerçi Cumhurbaşkanıyla Başbakanın da bu yönde beyanları oldu; ama bunlar daha ziyade diğer tepkileri yatıştırma ve “gaz alma” amaçlı söylemler olarak algılandı. Özellikle Başbakanın “Milletimden rica ediyorum, şovları ölçü almayın” sözü, o şovlara ve tetiklediği tepkilere rağmen dönüşlerin süreceği şeklinde yorumlandı. Ama hemen ardından dönüşler askıya alındı. Baykal’ın dediği gibi, “millet” o tepkiyi gösterince mi hükümet frene basma ihtiyacı duydu? Yoksa karar, Meclisin sınırötesi harekât tezkeresini uzatma kararına atıf yapılıp terörle mücadelenin süreceği kararlılığı tekrarlanırken dönüşlerin hiç medar-ı bahs edilmediği MGK bildirisinin ardından, Erdoğan’la Başbuğ arasında yapıldığı söylenen telefon görüşmesinde mi alındı? Erdoğan bu soruya “Hayır, kararı koordinatör bakanımla görüşerek aldık” cevabı verdiyse de, zihinleri ikna edebildiği her halde söylenemez. DTP-PKK cenahına bakıldığında ise, on yıl önce dönüp teslim olan grupta yer alan ve şimdiki dönüşlerde de aktif rol üstlenen Seydi Fırat, Neşe Düzel’e, “Kısa süreli ertelemenin yararlı olacağını biz de düşündük” diyor (Taraf, 26.10.09). Buna karşılık, yine DTP’den yükselen “Hükümet bir adım attıktan sonra on bir adım geri gidiyor” tepkileri ise, hem o cenahtaki ayrışmanın yeni bir örneğini ortaya koyuyor, hem de oluşan kargaşa ve belirsizliği daha da derinleştiriyor. Hükümetin, “Çaba gösterdi, ama şovların önüne geçemedi” dediği DTP Genel Başkanının, Avrupa’dan gelişlerle ilgili olarak, “Habur’daki görüntülerin tekrarına müsaade etmeyeceğiz” teminatları vermesi de bu tabloyu tamamlıyor. Bütün bunlardan sonra cevap bekleyen soru: Dönüş sürecinde, bir kısım bölge halkının coşkuyla, toplum genelinin vakur, temkinli, iyimser bir sessizlikle; bazı marjinallerin de provokatif tepkilerle karşıladığı ilk dalganın ikinci etabına konulan bariyer kalkacak mı ve eğer kalkacaksa ne zaman kalkacak? Ve bu kararı kim verecek? MGK’nın açılım sürecini koordine etmekle görevlendirdiği İçişleri Bakanı başta olmak üzere, hükümet adına yapılan açıklamalarda, eve dönüşlerin de açılımın bir safhası ve planın bir parçası olduğu ifade edilerek, bu kapsamda herşeyin devlet tarafından hazırlanan bu plan çerçevesinde yürümekte olduğu mesajı verilmişti. Ama şov görüntülerinin plan ve kontrol dışı bir gelişme olarak gündeme geldiği ve tetiklediği tepkilerle süreci tehlikeye soktuğu ifade edildi. Umalım ki, verilen ara fazla uzamasın; tepkileri yatıştırıp, yaşananlardan gerekli dersleri çıkararak süreci daha sağlıklı bir zeminde yeniden canlandırmak ve tekrar kesintiye uğratmadan devam ettirmek üzere iyi değerlendirilsin ve Arınç’ın dediği gibi, dönüşler Kasım’da yine başlayıp sürsün. Konuyla ilgili tüm aktörlerin, iyiniyetli, samimî, yapıcı bir tavırla buna katkı vermesi lâzım. Hedef, öncesini saymazsak, çeyrek asırdır devam eden kanı durdurup bu fitneyi söndürmek ise, detaylarda takılıp boğulmadan ve provokasyonlara da iltifat etmeden, buna yoğunlaşılmalı. Sessiz milyonların samimî dileği de bu. 31.10.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (28.10.2009) - “Cuntalı demokrasi” (24.10.2009) - DTP’deki ayrışma |