Mikail YAPRAK |
|
Mahkemeler ve mahkemesiz çözümler |
Bu kaçıncı oluyor ki, Avusturya’dan değil de, Avusturya’ya mektuplar yazıyorum. Köşe ismini değiştirmeden yazabilmek uğruna “Avusturya’ya mektup” yakıştırmasını yapıyorum ya, “te’vilin bu kadarına pes doğrusu” demediyseniz, ne âlâ!
«««
Rahmetli annemin anlattıklarını, keşke zamanında kaydetseydim. Kaydettiklerimi de keşke kaybetmeseydim. Bilhassa onun çocukluk hatıraları, en heyecanlı ve sürükleyici romanları dolduracak cinstendi. Küçükken yetim ve öksüz kalmasıyla, Nur Mehmed’lerin ve Mirza’ların torunu sevimli bir kız olarak, Seyyid’lerin ve ilim-irfan sahibi ailelerin adeta müridi olmuş, onlardan zikir ve evrad ezberlemiş, çocukluğumuzda kısmen bize de ezberletmişti. Onun çocukluk hatıralarında, Ermeniler de önemli bir yer tutardı. Van-İran bağlamında onlarla olan komşuluklar, iyi münasebetler, dostluklar; şimdiki karşılıklı kışkırtıcı beyanlarla bağdaşmayacak cinstendi. Lâkin o zaman bile, Osmanlı hakkında kışkırtıcı ve ürkütücü propaganda varmış ki; mazlumları korumak için, sulh için, adalet için yapılan bir Osmanlı seferinde: “Osmanlı geldi, kılıcı kanlı geldi, al balalarını (yavrularını) kaç!” diye sağa sola kaçışan Ermeniler, Osmanlının çoluk çocuğu ve kadınları koruduğunu, himaye altına aldığını görünce, şaşırmışlar. Annem çocukken buna bizzat şahit olmuş. Yine bir zelzelede, dam altında kalan Ermeni vatandaşların: “Siz hangi dine mensupsanız, biz de o dine girdik, kurtarın bizi!” diye haykırmaları da, annem olacak küçük kızın körpe kulaklarına küpe gibi takılı kalmıştı. Ve sevgili annemden, hâfızama kayıtlı, Ermenilerle alâkalı müsbet bir hatıra daha. Annem şöyle anlatırdı: Müslüman bir komşumuz, Ermeni komşumuza olan borcunu inkâr edince, Ermeni vatandaş birkaç şahidin huzurunda: -Bu Müslüman, şu sözlerimi tekrar etsin, ben alacağımdan vazgeçeyim. Desin ki: “Benim bu adama borcum varsa; yazın ayrandan, kışın yorgandan, bu dünyada Kur’ân’dan, ahirette imandan mahrum kalayım.” Borçlu olduğu iddia edilen Müslüman ise: “Benim bu vatandaşa borcum varsa, yazın ayrandan, kışın yorgandan…” dedi, ama sonrasını getirmeye dili varmadı, borcunu itiraf ederek, ödemeyi kabul etti.
«««
İngiltere’de Müslümanlar için “şeriat mahkemeleri” kurulduğunu basından öğreniyoruz. Müslümanlar, kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, isterlerse şeriat mahkemelerine başvurabiliyorlar. Hatta Avrupa’da mahkemelerde bir Müslümanın ifadesini alan hâkimin; zanlıya, ya da şahide bazen Kur’an üzerine yemin ettirdiğini de duyuyoruz. Yurdumuzda da bir uyuşmazlık yahut anlaşmazlıkta, meselâ miras meselesinde, işi resmiyete dökmeden taraflar, fıkhı iyi bilen bir hey’et huzurunda yüzleşmeye razı olurlar. Sonunda o hey’etin hükmüne boyun eğilirse, ayrıca yargıya gitmeye gerek kalmaz. Böylece uyuşmazlık ve anlaşmazlıklarını âleme ilân etmeden ve yargıya intikal ettirmeden, meşveret zemininde ve hakem hey’etleri murakabesinde halletme yoluna giderler.
«««
Çok şükür ki, hizmetlerimizde de hey’etler, komisyonlar ve meşveretler marifetiyle işler yürüyor. Hâzâ min fadli Rabbî. 13.08.2009 E-Posta: [email protected] |