Görüş |
Mehmet’lerden bir Mehmet
Gelen gider, giden dönmez dünyadan. Bunun için yaratılmış mahlûkat. Her canlı doğar, büyür, ölür. “Bâkî kalan kubbede bir hoş sadâ” deyiminde olduğu gibi, bâkî kalacak olan; geride kalacak olandır. Bu, iyilikler, güzellikler olur; san'at, marifet, eser olur; unutulmaz hizmetler olur. Her şey olur. Ama, illâ ki hizmet bir başka. İnsana hizmet, insanın dinine hizmet veyahut “hizmet”e hizmet etmek bir başka şey dünyada. Çünkü neticesi, yolu ahirete, ebedî hayata çıkarıyorsa eh, ne mutlu o hâdime. Risâle-i Nur’da: “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme” denmiyor mu? Bir “Mehmet” daha geldi, geçti dünyadan. Mehmetlerden bir Mehmet… Mehmet Güvenç Ağabey sessiz, sâkin, nâzik fıtratıyla semtimizin gülüydü. Üstadımızı görenlerden biriydi. Denizler gibi engin mizacıyla, kadife gibi yumuşak fıtratıyla taht kurmuştu gönlümüze. Bir “ağabey”di bize; baba şefkati gibi sıcak. Emr-i Hak vâki oldu; vardı, erdi murada. Şaban-ı Şerif’in on beşinci günü yani Berat Kandili günü beratına nâil oldu, İnşallah. Keçiören’e hüzün çöktü derinden. Yeri hep boş kalacak, gönülden kopmayacak kıymetlerden biriydi. Mütebessim bakışları silinir mi, gözlerden? Mehmet Güvenç Ağabeyin tabutunu Cami-i Kebîr’den Barla Mezaristanına kadar omuzlarında taşıyan pırıl pırıl nur yüzlü, gül yüzlü insanlara; husûsân gençlere baktım: Hüzünlü hâl içinde, neş’e sardı gönlümü. Ölmek, “murad alıştır” diye düşündüm, bu cemaatin içinde. Ne büyük bir saadet, Allah’ım! Bu cemaatin içinde kalmak da, ölmek de Rabbimizden lütuftur. Mehmet Güvenç Ağabeyin defin işi henüz bitmişti ki, bir ses çaldı kulağa. Sorduk, öğrendik: Güvenç Ağabeyle aynı apartmanda komşu bulunan Barlalı İsmail Akın Ağabey de düşmüş yola, el sallamış dünyaya. Saatler farkıyla iki komşu, iki Barlalı, iki Nur Talebesi yürüdüler uhraya. Çırçıplak geldiler, çırçıplak gittiler. Evlât iyal, makam mevki, mal mülk kâr eder mi oraya? Ahirette kurtaracak bir eser inşâ etmiş, orada iş görecek sermaye elde edilebilmişse insan, nurun alâ nur. . Cenâb-ı Hak, her iki ağabeyimize de mağfiretiyle muâmele eylesin. Gidenlere rahmet, kalanlara sabr-ı cemil dileğimiz, duâmız.
|
ALİ RIZA AYDIN 13.08.2009 |
Sevgi şifadır
“Ohio Devlet Üniversitesinde tavşanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, yüksek oranda yağ içeren besinlerle beslenen hayvanlarda bunun damar sertliğine tesirleri araştırılmıştır. Bu araştırma sonuçları şu düşündürücü gerçeği ortaya çıkarmıştır: Aynı tür ve şekilde yağlı besinlerle beslendikleri halde sevilip okşanan tavşanlarda, diğerine oranla daha az yağ bulunduğu tesbit edilmiştir.” Sevgi mefhumunda bedenimizin kimyasını değiştirecek kadar sihirli bir güç vardır. Helen Coltan’un tesbitleri son derece önemlidir: “Bir insana dokunulduğunda, onun kanındaki hemoglobin önemli ölçüde artar. Hemoglobin, kanın oksijenini kalp ve beyni de içermek üzere bedenin bütün organlarına götüren yapıdır. Kandaki hemoglobin oranının artışı bütün bedeni güçlendirir, hastalıkların bedene girişini önler ve iyileşmeyi hızlandırır.” Bursa’da İdris İnce isimli TEDAŞ işçisi kaldığı lojmanın bahçesinde, sevgi ile 4 metre boyunda bir ayçiçeği yetiştirdi. Her gün bir saat boyunca güzel sözlerle konuşarak suladığı ayçiçeği 3 ayda 4 metre olunca şaşkına dönen işçi, Guinness Rekorlar Kitabına girmeye hazırlanıyor. Ayçiçeğinin 2 ay içinde iki kat daha büyüyeceğini tahmin ediyor işçi. 6-7 yıl önce de bizim bir kauçuk çiçeğimiz vardı. Babam ona her gün selâm verirdi. Kauçukun boyu ve yaprakları bu sevgi karşısında nerede ise iki katına çıkmıştı. Psikolog Mustafa Ulusoy, bir yazısına “Sarılmak” başlığını uygun görmüştü. Anne babaların çocuklarına mutlaka sarılmaları gerektiği tavsiyesinde bulunuyor, Mustafa Ulusoy. Sarılarak sevgi ile büyütülen çocukların daha rahat bir ergenlik, gençlik (delikanlılık) geçirdiklerini vurguluyor. “Oğlunuza kızınıza sarılmayı öğrenmeden geçip gitmesin ömrünüz” hatırlatmasını yapmayı da ihmal etmiyor Ulusoy. Siz de bilirsiniz; Peygamber Efendimizin (asm) torunlarına sarılıp öptüğünü gören bir bedevinin şu sözleri enteresandır: “Ya Resulullah (asm)! Benim 10 tane çocuğum var, hiç birini öpmedim.” Buna karşılık “Senin kalbinden şefkat (merhamet) sökülüp alınmışsa biz ne yapalım” cevabını verir Sevgili Peygamberimiz (asm). Şefkatten yine kızı Hz. Fatıma’yı (ra) öpmesi de, cahiliye dönemi insanını çileden çıkarıp şoke etmiştir.
|
H. KÜBRA AKDEMİR 13.08.2009 |