Faruk ÇAKIR |
|
Tesbit doğru, icraatı da görelim |
Türkiye’yi Avrupa Birliği yolculuğundan geri çevirmek isteyenler her fırsatta; “AB bizi üyeliğe kabul etmez, bizi oyalıyorlar, bizim yerimiz burası değil” demeyi ihmal etmezler. Elbette fikirlerin ifade edilmesine itiraz edecek değiliz, ama sürekli ‘başkaları’nı eleştirenlerin kendi yaptıkları ‘hata’ları görmemesi nasıl izah edilebilir? Tabiî ki bu haliyle değil AB, başka uluslar arası ‘birlik’ler de Türkiye’yi üyeliğe kabul etmeyebilirler. Ama üye olunmak istenen ‘birliğin’ ortaya koyduğu şartlara, kriterlere ve kaidelere uyduktan sonra bu üyelik niçin olmasın? Ülkemizde epeydir bu konular tartışılıyor. Bu tartışmalarla eş zamanlı olarak da AB üyeliği yolundaki adımlar bazen hızlanıp, bazen de yavaşlıyor. Meselâ, son iki yılda bu konunun çok ihmal edildiği herkesin malûmu. İktidar kanadı, yapılması gereken reformları yapmak yerine sürekli AB yöneticilerine, kendilerince ‘göz dağı’ vermeye çalıştı. Şunu da kabul etmek lâzım ki, Türkiye’nin AB’ye üye olmasında hem ülkemizin, hem de üye olmak istediğimiz birliğin ortak menfaatleri var. Bu ortak menfaatleri görmezden gelip, sadece “AB bize muhtaç” demekle bir yere varmak mümkün değil. Türkiye’nin de, AB’nin de bu üyeliğe ihtiyacı olduğunu görelim... Son zamanlardaki gelişmelere bakınca, AB üyeliği konusunu hatırladığımız anlaşılıyor. Türkiye’yi idare edenler, “üyelik için gerekli adımları atacağız” yollu sözler sarf etmeye başladılar. Bu cümleden olarak Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da dünyadaki Müslümanlar’ın Türkiye’nin 50 yıllık Avrupa Birliği üyeliği başvurusunun sonuçlanmasını beklediklerini söylemiş. Bağış, üyelik sürecinin dünyadaki 1.5 milyar Müslüman tarafından çok yakından izlendiğini ve değerlendirildiğini de ifade edip Avrupalı muadilleriyle her görüşmesinde bu 1.5 milyar kişinin baskısını omuzlarında hissettiğini kaydetmiş. Türkiye’nin AB üyeliği, İslâm dünyası açısından niçin önemli? Bağış, bunu da şu sözlerle anlatmaya çalışmış: ‘’AB’nin Türkiye’ye sırtını dönmesi durumunda yalnızca dünya genelindeki Müslümanlar değil, tüm insanlar Batı tarafından dışlandıklarını hissedecekler. (...) Ancak Türkiye’nin üye olması, bu kişilere çağdaş dünyada yerleri olduğuna dair bir umut ışığı olacaktır.’’ (AA, 10 Temmuz 2009) O halde yapılması gereken belli: İç ve dış engellere takılmadan, AB üyeliği yolunda atılması gereken adımları atmak. Türkiye’yi idare edenler bunu yapması gerekirken, bahane üretmeye çalışmamalıdır. ‘Pire’ye kızıp yorgan yakmaya kalkmak, en başta Türkiye’nin üye olmasını istemeyen grupları sevindirir. 1.5 milyarlık İslâm dünyası da Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istiyor ve bekliyorsa, onları da hayal kırıklığına uğratmayalım. Dünyanın sulh ve barışı için de Türkiye’nin AB üyesi olması önemli bir adımdır. İnsanların ‘bilmediği şey’e düşman olma ihtimali her zaman daha yüksektir. Avrupa ve dünyanın diğer ülkeleri, Türkiye sayesinde “İslâm ve Müslüman”ları daha yakından tanıma imkânı bulursa “İslâm korkusu” da sora erebilir. Dünya barışı için de bu korkunun sona ermesi şart gibi görünüyor. AB ile müzakerelerden sorumlu yöneticilerden doğru tesbitleri duyduk, şimdi de icraatlarını görelim... 12.07.2009 E-Posta: [email protected] |