Teknolojik imkânlar bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken, öte yandan da tedavisi zor yaralar açmaktadır. Hemen her şeyi bu listeye ekleyebiliriz: TV, cep telefonu, internet, vs.
En şaşırtıcı olan da bu ve benzeri vasıtaların zararlarından bahsedenlerin hemen ‘aforoz’ edilmek istenmesi, kınanmasıdır. Çok uzağa gitmeye gerek yok. “Dâvetsiz misafir” TV’lerin evlerimize girdiği günleri düşünelim. Bazı ‘hoca’lar, sanki bu günleri görmüş gibi; bütün toplumu TV âfetine karşı dikkatli olmaya, mümkün ise bu âleti evlerimize sokmamaya çağırdılar. ‘Aydın’lar ise bu çağrıya karşı çıkarak, TV’lerdeki ‘zararlı programlara’ karşı çıkmayı, ilme ve teknolojiye karşı çıkmak olarak yorumladı, milleti ikaz edenleri de ‘mürteci’likle suçladı.
“Hayır, öyle bir şey olmadı” diyen var mı? Mümkün değil, çünkü bu konudaki tartışmalar geçmiş yıllardaki gazete ve dergilerin sayfalarını uzun süre süsledi. Peki, bu güne geldiğimizde TV’nin pek çok programının çocuk, genç ve aileler için zararlı olduğu noktasında ihtilâf var mı? Belli programların belli saatlerde yayınlanması ve filmlerin yaş grubuna göre sınıflandırma gayretleri bunu göstermez mi? Tekrar düşünelim: TV’lerin açılış saatinden kapanış saatine kadar; sınıflandırma ve ayırım yapılmadan ‘ailece’ izlendiği yılları düşünelim. Bu sayede yıkılan yuvaları, tahrip olan ‘akıl’ları da hesap edelim. Ve şu soruya cevap verelim: “TV’lere karşı mesafeli olun, mümkünse TV izlemeyin” diyenler mi, yoksa sorgusuz sualsiz toplumu TV’lere teslim edenler mi haklı çıktı?
Toplum TV’lere karşı biraz mesafeli olmaya başlayınca yeni ve cazip bir ‘tuzak’ daha ortaya çıktı: İnternet. Çoğu kişi, bugünkü şartlarda internetsiz hayatın mümkün olmadığını söyler. İlk bakışta doğrudur ve bu nimet, iyi istifade edilebildiğinde çok faydalıdır. Fakat, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da dikkatli ve ihtiyatlı olmak gerekir. Yanlış maksatlar için kullanıldığında internet de bir ‘zehir’ olabilir. Elbette pek çok ‘doğru’ bir ‘tık’ mesafesinde olduğu gibi, bir o kadar da ‘yanlış’ aynı şekilde bir ‘tık’ mesafesindedir. Mühim olan nelerin ‘tık’lanıp, nelerin ‘tık’lanmaması gerektiğini tesbit edebilmektedir. Bu da ancak sağlam bir irade ve gerçek ‘doğru’ları bilmekle mümkündür. Aksi halde, bir ‘tık’ mesafesindeki kötülükler evimizi, kalbimizi ve ailemizi teslim alabilir.
26 ilde yapılan bir araştırma, tedbir alınmazsa internetin; çocuklara ve aileye ne kadar zararlı olduğunu ortaya koymuş. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (SAGEM) tarafından yapılan “İnternet Kullanımı ve Aile Araştırması”na göre Türkiye’de artık bir “internet nesli” var. İnternet ise adeta çekirdek ailenin bir üyesi haline gelmiş durumda. (Sabah, 16 Kasım 2008)
SAGEM’in hazırladığı raporda elde edilen bazı neticeleri şöyle özetlemek mümkün:
* İnternete girince yarım saatten az zaman geçirenlerin oranı yüzde 12. Üç saate yakın zaman geçirenlerin oranı yüzde 53.
* Ailelerin yüzde 11’i, 3 saatten fazla zamanı internette geçiriyor.
* Günde en az 1 kere internete girenlerin oranı yüzde 51.
* Çocuklar en çok interneti kullanıyor ve bunu cep telefonu ve televizyon izliyor.
* Aileler en çok internetin ‘düzgün Türkçe kullanımını engellediği’ görüşünü savunuyor.
* Ailelerin bir diğer şikâyeti ise internet kullanımı arttıkça, çocukların aile ile geçirdiği zamanın azalması, aile çevresinden uzaklaşmaları ve yüzyüze iletişimin azalması. Bunun da aile içi çatışmaya sebep olduğu, günlük işleri aksattığı ve zaman kaybına sebep olduğu şikâyetleri var.
* Çocukların yemek yeme düzeninin bozulması da bir başka şikâyet sebebi.
Aynı araştırmanın neticesine göre, internet ilk zamanlarda her derde deva olarak görülürken, bugün insanları kaygılandıran bir noktaya geldi.
Öyle değil mi?
26.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|