Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Aileye savrulan düşündürdükleri… |
Ülkemizin kronikleşmiş konularından olan başörtüsü geçtiğimiz haftalarda hükümetin bir milletvekilinin sarf ettiği cümle ile yeni bir boyut kazandı. İktidara mensup milletvekili, bir babanın çocuğunun başörtülü tercihi karşısında “Gerekirse çocuğu aileden alırız!” tehdidini savurmuştu. İsteyen her aile çocuğunu bale, müzik, tiyatro, resim atölyelerine gönderebilirken Kur’ân kurslarına gitmenin kanunen engellendiği bir ortamda sarf edilen bu talihsiz sözlerin altında yatan zihniyet ürkütücü! Devletin, çocuğuna uyguladığı şiddet, ihmal ve kötü muâmeleden dolayı değil, sadece dini eğitim tercihinden dolayı aileye müdahale etmesi ancak dinsizliğin ve komünizmin hüküm sürdüğü coğrafyalara mahsus bir uygulama… Çok ciddî bir “tinerci çocuklar” gerçeğini yaşarken, üstelik mevcut devlet kontrolündeki çocuk yetiştirme yurtlarındaki çocukların psikolojileri de araştırmalarla ortadayken böyle bir açıklamayı demokratik kriterlerle anlayabilmek mümkün değil.
Tarihten sahneler… “Doğru söyleyen tarih hakikate en güzel şahittir” der Bediüzzaman. Tarih boyunca birçok devlet ailedeki çocuklara bu tarzda müdahale etmiş, hiçbirisi de uzun ömürlü olmamıştır. Çünkü insanın yapısına uygun değildir. İnsanın maddî ihtiyaçlarını karşılama kolaydır, ama manevî ihtiyaçların temin edilebildiği en güzel ortam ailedir. Dinî inancı ne olursa olsun her toplumda eğitimin en iyi gerçekleşeceği yer ailedir. İnsan ruhunun temel ihtiyaçları olan sevgi, hürriyet, intizam dersleri ancak aileden alınır.
Firavun, Hz. Musa (as) ve Asr-ı Saadet Kur’ân-ı Kerim’de en çok zikredilen kıssalardan biridir Hz. Musa’nın (as) hayatı… Onun (as) bir peygamber olarak Firavun’a karşı verdiği mücadele ibretlidir. Firavun da İsrailoğullarının aile yaşantılarına, beşikteki bebeklerine varıncaya kadar müdahale etmişti. Onların kız çocuklarını bırakıp, biri hariç yeni doğan erkek çocuklarının hepsini öldürmüştü. Hz. Musa (as), Firavun’un sarayında Hz. Asiye’nin şefkatiyle yetişti. Kendisine peygamberlik vazifesi verildiğinde, Firavun bütün ibadet yerlerini kapatıp, yıktırarak kullanılamaz hâle getirdiğinde kendisine vahyedildi. İsrailoğullarının evleri “kıbleye yönelik ibadethaneler” hâline getirilecek ve eğitim evlerde verilecekti. Asr-ı Saadet’te, evlerin eğitim merkezleri hâline getirilmesi, Peygamberimizin de (asm) bizzat kendi hayatı ile örnek olduğu bir eğitim modelidir. Uzun lâfın kısası, bütün semâvî dinlerde aile ortamında verilen eğitim çok önemlidir.
Nazizm, Komünizm, Kemalizm İkinci Dünya Savaşı yıllarında Naziler, üstün ırk yetiştirme maksadıyla insan çiftlikleri kurmuş ve doğan çocukları özel eğitime tabi tutarak saf ırk çalışmaları yapmışlardı. Komünizmde de çocuklar devletin malı olarak telâkki edilmekteydi. Zaten aile kavramı yerine, her şeyin ortak olduğu komün hayat tarzı benimseniyordu. Ülkemizde uzun ömürlü olamayan Köy Enstitüleri uygulamalarını da unutmamak gerek. Tarihin kaydettiği bu tarz uygulamaların ömürleri uzun olmadı. Fıtrat yalan söyler mi hiç? 07.11.2010 E-Posta: [email protected] |