Görüş |
Bizi anlamanız için Mardin’e bekleriz
1997 yılında yargısız infaz olan YAŞ kararları ile meslekten ilişiği kesilen bir ağabeyim ev eşyalarını toplarken nakliyeciden kamyon sormaya gitmiştim. Sakallı bir zat “Kim bilir ne yaptı da ayırdılar!” deyince bu sözüne üzüldüm. Konuyu uygun şekilde anlatınca, “Böyle iş mi olur?” dedi. Ben de “Sizin bilmediğiniz o kadar çok işler oluyor ki, anlamak için yaşamanız lâzım!” demiştim. Aradan yıllar geçti. Onun bir akrabasının oğlu, sırf bu yüzden bazı okullara kabul edilmedi. Bunun üzerine beni gördüğünde; “Beyefendi, hakkını helâl et!” diyerek hadiseyi anlattı. Hüzünle helâllaşarak, duâ edip ayrıldık. Beraber aynı camide namaz kılan insanlar da, bu feryadımızı duymuyorlardı. Cumhuriyet Bayramı resepsiyonlarında yaşananları okuyunca bunları hatırladım. Evvela, bizim içeride yaşadıklarımızı dışarıya gösterdikleri için bu komutanlarımızı tebrik ediyorum! Çünkü yıllardır bu hadiselerin yaşandığına insanları inandıramıyorduk! Emri de çok güzel hazırlamışlar: “Başörtülüyü görürsen kaç!” Bu talimat yüksek yerden gelince komutanlar uyuyor ve resepsiyonu kaşla göz arasında terk ediyor. Ankara da ise “komuta kademesi” hiç Çankaya dâvetine gitmiyor. İyi de “başörtülüyü görünce kaçanlar” acaba emrinde çalışan ve eşleri başörtülü olan TSK mensuplarına neyi reva gördüler? Kim bilir ne masum insanları bu yüzden kıyıma uğradı. Bizim amirimiz konumunda bir general vardı. İki haftada bir “TSK başörtüye karşı taraftır” derdi. Biz de bunu her duyduğumuzda üzülürdük. Benim hizmet süremin dolduğu bir ilçede, çocuğun okulu bölünmesin diye bir sene daha kalmak için “temdit” dilekçesi yazmıştım. “Amirim” beni çağırdı. “Ben bunu yukarıya gönderemem, çünkü reddederler; eğer eşin başını açarsa gönderirim” demişti. “Bu doğru mu komutanım” diye sormuş ve “Durum bu” cevabını almıştım. Ve oradan o yıl tayinimiz çıkmıştı. Eğer ben “mesleğimi kötü yaptığımdan” dolayı bunlara maruz kalsaydım hiç önemli değildi. Ama maalesef “eşi başörtülü” olunca “maharetlerin, dürüstlüğün, çalışkanlığın, fedakârlığın, bilginin, tecrübenin” hiç önemi olmuyordu. “Generaller, sivil yöneticilerin patronluğunu kabul edip ‘itaat edecekler’ ya da gülünç duruma düşecekler” (Ahmet Altan, Taraf, 31.10.2010) diyen yazar ince bir noktaya parmak basmış. Ne yapalım, generaller Çankaya Köşküne gitmiyorlarsa buyursunlar memleketim Mardin’e gelsinler. Mardin’de her din mensubu inançlarını çok rahat yaşıyor, onu görürler. Türk’ün, Arab’ın, Kürd’ün konuşmaları; çarşı içinde birbirine karışarak kulağa hoş bir musikî gibi geldiğini görürler. Hz. İsa’ya (as), Hz. Musa’ya (as), Hz. Davud’a (as), Hz. Muhammed’e (asm) ve hatta şeytana yahut ateşe tapanları da görebilirler. Camiyi, Kiliseyi, Havrayı, Sinagogu ziyaret edebilirler. Rahat etmeleri için isterlerse; o güne mahsus Mardin’de, bütün başörtülülere gönüllü olarak “sokağa çıkmama” ricasında da bulunulabilir. Belki yirmi yedi yıldır bu bölgede topraklar bombalanmaya devam edildiği halde terörün neden bitmediğini bile sorgulayabilirler. Faili meçhul cinayetleri bile çözmeye çalışabilirler. Başörtülü bayan görmeyecekleri için bunu rahatça düşünebilirler. Bizi anlamaları için Mardin, o kadar çok uzakta değil, bekleriz!
ŞERİF GÜNDÜZ |
07.11.2010 |