Mehmet KARA |
|
Emre itaatsizliğin cezası |
Köşk’teki 29 Ekim Resepsiyonu’na CHP’nin yanı sıra alternatif resepsiyon düzenleyen Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının katılmaması hâlâ tartışılıyor. Resepsiyona katılmayan CHP ile AKP arasındaki polemik de devam ediyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “CHP’nin gözü askerde” sözüne CHP’den Gürsel Tekin, “Resepsiyona katılmayan Türk Silâhlı Kuvvetleri komuta kademesinin hesabını CHP’den sormaya kalkıyor” diyerek cevap vermişti. Peşinden AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in, özel bir televizyonun canlı yayınında “Cumhurbaşkanı dâvet etmiştir. Kendisi ordunun komutanıdır. Bu tavır emre itaatsizliktir. Başkomutana saygısızlıktır” sözünden sonra da tartışma farklı bir noktaya kaydı. Bu sözlerinden ardından, “Peki emre itaatsizliğin cezası nedir? Bu cezayı kim kesecek? Ceza kesilecekse ne zaman kesilecek?” sorularını akıllara getirdi. CHP’den de, “böyle düşünülüyorsa askerlerin görevden alınması” yönünde görüş bildirildi. Yurtdışına gitmekte olan Başbakan Erdoğan’a bu görüşte olup olmadığı hatırlatılıp, “Cevabınız ‘evet’ ise, emre itaat etmeyen askerlerle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmayı düşünüyor musunuz?” diye sorulması üzerine, “Bu bir dâvettir, bu dâvete icabet etmemenin Genelkurmay açısından ne denli yanlış olduğunu zaten daha önce ben açıkladım. Bir alternatif kutlamanın hiç şık olmadığını da söyledim” cevabını vermişti. Peşinden yaptığı şu açıklama ise kafaları karıştırdı: “Ne emre itaate girer, ne emre itaatsizliğe girer, onun değerlendirmesi hukukî bir süreçtir. O ayrı bir konudur. Kim nasıl ne zaman görevden alınır, alınamaz, bu konunun aklını da bize kimse vermesin. Biz bu görevimizi de gayet iyi biliyoruz. Kim görevden alınacaksa nasıl alınacaksa onu da yeri geldiği zaman yaparız, bundan da kimseye hesap vermeyiz. Yeter ki böyle bir yasal süreç söz konusu olsun. Ama böyle bir yasal süreç yoksa da... CHP’nin aklına da ihtiyacımız yok, onlar aklını kendilerine saklasın” demişti. Bakalım bu konu küllendirilip rafa mı kaldırılacak yoksa yeri geldiğinde hesabı sorulacak mı? Bizce birinci şık olacak gibi…
TATLI MUHABBETLER DE OLUYOR! Meclis’teki Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili genellikle kavga görüntüleri haber oluyor. Ancak bu sefer burada bir kavgadan bahsetmeyeceğiz. Çok “tatlı” bir sohbetten bahsedeceğiz. AKP Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, “Ardahan kırsal kalkınma projeleri” ile ilgili gündem dışı konuşmasının sonunda, “Buradan tüm milletvekillerimize de özellikle sesleniyorum, eğer bal ihtiyacınız olursa Ardahan balından da asla vazgeçmeyin. Balımız son derece özel, bunu da biz getireceğiz” diye konuşması üzerine CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır, “Gönder… Gönderdin de ret mi ettik?” diye oturduğu yerden seslenince, Kaya, “Çok haklısınız, getirdiğimiz, gönderdiklerimiz var, ama İnşallah…” cevabını verdi. Peşinden de, ‘Ancak kazımız da çok meşhurdur, onu da söyleyeyim. Kaz ve kaşarı da İnşallah yakında ikram edeceğim’ diyence salondan alkış koptu. Oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Meral Akşener de bu “ballı, kaşarlı sohbet”e, “Bence siz Ardahan balının sadece kürsüden tanıtılmasıyla kalmayın, şimdi herkese -ağanın eli tutulmaz- yarım kiloluk bal gönderirseniz. Ben hariç. Ben şeker hastasıyım, ben istemiyorum” diyerek katıldı. Kaya’nın “Size de kaşar getireceğim” demesinin ardından Akşener, “Bütün milletvekili arkadaşlarımıza yarımşar kilo gönderirseniz iyi olur” diyerek Kaya’dan bal, kaşar sözünü aldı. Peşinden de “Ben de takip edeceğim” diyerek işin peşini bırakmayacağının işâretini verdi.
MUCİTTEN İTİRAFLAR… Şüphesiz ki, başörtüsü yasağı denince ilk akla gelen isim CHP Milletvekili Nur Serter olur. İstanbul Üniversitesinde rektör yardımcılığı yaptığı dönemde başörtülü öğrencileri ikna odalarına alıp onların başını açtırmaya çalışması aradan geçen sürede hep tartışılmıştır. “İkna odalarının mucidi” diye hatırlanan Serter, o dönemde yaptıklarını geçtiğimiz günlerde bir gazeteye anlattı. (Star, 1.10.2010) Ancak öyle şeyler anlattı ki, bir dönemde başörtülü öğrencilere yaşatılanların göründüğünden çok daha vahim olduğunu ortaya çıktı. Röportajı yapan Fadime Özkan’ın, “İkna odaları spontane’ gelişti diyorsunuz, ama gayet iyi organize olmuşsunuz” sorusuna sinirlenen Serter, “Yalan mı söylüyorum, olanı anlatıyorum size…” çıkışıyla nasıl bir düşünce yapısında olduğunu da ortaya koymuş oldu! Serter, o dönemde başörtülü öğrencileri “ikna odaları”nda başını açtırmaya zorlarken aynı zamanda görüntülerini de kameraya kaydettiğini de itiraf etti. Yani, fişlediğini! Bunu savunurken de, başka bir yanlışını ortaya koydu. “Ben mahkeme için, dâvâ açılırsa, kanıt olarak sunmak için kaydettim. O kadar. Onlara baskı ve kötülük değil, eğitim görme haklarına kapı açan bir uygulama olduğuna inandığım için vicdanen son derece rahatım... Bakın bir tek dâvâ dahi açılmış değildir. Zaten zaman aşımı da olmuştur 12 yıl geçti, kasetleri de imha edeceğim gidecek. Kimseye bunu kanıtlama ihtiyacı da hissetmiyorum…” Yasakçıların mantığını anlamak açısından ibretlik sözler bunlar… Önce fişle, sonra zaman aşımı bitince delil niteliğindeki kayıtları imha et… Pes doğrusu. 07.11.2010 E-Posta: [email protected] |