Faruk ÇAKIR |
|
Yapmayın! |
Çare olacağını kabul etsek, Türkiye’nin huzuruna bomba atanlara sabah akşam bedduâ etmeyi tavsiye ederdik. Ama bu, insanların kızgınlığını bir nebze olsun söndürmeye yarasa da ne terörü ne de patlatılan mayınları sona erdirir. Dün yine Hakkâri’den acı haber geldi. Hakkâri’nin Geçitli Köyü yakınlarında bir minibüsün geçişi sırasında yola döşenen patlayıcının infilâk etmesi sonucu insanlar öldü. Mayın tuzağına düşen köy halkının geçimini köy koruculuğuyla sağladığı ifade ediliyor ki bu ‘tuzağı kuranlar’ın kimliği hakkında yeterince bilgi verir nitelikte. Patlayan mayının zamanlamasında da bir plan olduğu akla geliyor. Avrupa’dan gelen ‘akil adamlar’ın bölgeyi gezip rapor hazırlamaya çalıştığı bir dönemde, bu mayının patlaması tesadüf olabilir mi? Öte yandan referandum için alınan boykot kararı, yerini başka bir ‘boykot’a bırakmak üzere. Bazı sivil toplum kuruluşları ve belediyeler şimdi de ‘eğitim’ konusunda bir boykotu gündeme taşıyorlar. Bütün bunlar; biriken, ihmal edilen ve ötelenen bir problemin Türkiye’nin gündemini meşgul edeceğinin habercisi. Güneydoğu’daki problemin bu hale gelmesinde de en büyük kabahat, ‘millete rağmen millet için’ darbe yapıp yönetime el koyan ihtilâlcilerindir. İlâve olarak ‘Tek parti devri’nde yapılan yanlışları da hatırlamak lâzım. Sürgünler, zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler damlaya damlaya ‘terör denizi’ne dönüştü. Hak ve hürriyetlerin askıya alındığı darbe dönemleri, o bölge için en sıkıntılı günler olarak hatırlanıyor. Hadiseyle doğrudan alâkası olmamakla birlikte, bir dönem hakimlik yapan ünlü sunucu Halit Kıvanç’ın Batman’ın Kozluk ilçesiyle ilgili (o dönemde Siirt’e bağlı) “Günlük hayat nasıldı?” sorusuna verdiği cevaba bakalım: “Kasabada Türkçe bilen 30 ya da 40 kişi (vardı.) Adam geliyor, Kürtçe konuşuyor, biri çeviriyordu. Dâvâlar yüzde doksan beraatla sonuçlanıyordu. Suç yoktu ki ortada. Okuma yazma bilen de yoktu. Türkçeyi iyi konuşan yedi kişiydik. Kışın, silme karın altında kalınıyordu.” (İdeal Hukuk dergisi, Mart-Nisan 2010 sayısı.) O tarih itibarıyla nüfusu az olsa bile bir ilçede ancak 30 ya da 40 kişinin Türkçe konuşuyor olması garip değil mi? Aradan yıllar geçti ve biriken ihmaller bugün terör olarak karşımızda duruyor. Elbette terörle bir yere varmak mümkün değil, ama olan Türkiye’ye oluyor. Gözü kara terör, hedefine ulaşmak için ne sivil ne de çocuk ayırımı yapmadan insanların kanını döküyor. Türkiye bu sıkıntıyı aşmak zorunda. Bunu yaparken, teröre karışanla karışmayanı çok dikkatle birbirinden ayırabilmeli. Bunu yapabildiğimiz ölçüde sıkıntıları aşmak mümkün olacak. Duâ edelim de bu konuda ödeyeceğimiz fatura daha da büyümesin... 17.09.2010 E-Posta: [email protected] |