Cevher İLHAN |
|
Abartılı iddialar… |
Nusaybin’de üç şehidin verildiği günde, beş gün süren YAŞ’tan sonra dört günlük bekleyişin ardından, bir dizi spekülasyonun ve “Asker diretti, Başbakan çizdi!”, manşetlerinin akabinde “mutâbakatlı kararnâme” çıktı. AKP iktidarına dizi dizi medhiyelerin ve Başbakan’ın “beyaz gömlek” ve “kefen” nutuklarını attığı esnada, Genelkurmay Başkanlığına “hükûmetin istemediği” diye lanse edilen Org. Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanlığına ise, üç gün önce 1. Ordu Komutanlığına getirilen, 28 Şubat postmodern darbe sürecinde—4 Şubat’ta—“demokrasiye balans ayarı vermek” için Sincan’da tankları sokaklarda yürüten komutan olarak tanınan ve askerî okullara gönderdiği “gizli emir”le ilmî, tarihî ve dinî kitapları yasaklatan Org. Erdal Ceylanoğlu, teâmüller zorlanarak atandı. KKK Eğitim ve Doktrin Komutanlığına (EDOK) Erzincan Ergenekon dâvâsının 1 numaralı sanığı 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’in atanması ve “internet andıcı iddianâmesi”nde adı geçen Genelkurmay Adlî Müşâviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’nun tümgeneralliğe terfi etmesinin yanı sıra, son “kararnâme” ile “Balyoz Dâvâsı”nda haklarında yakalanma emri bulunan 102 isim arasında yer alanlar da—hükûmet çevrelerince söylenenlerin aksine—terfi edilip kritik görevlere getirildiler. Bu kapsamda, YAŞ’ta terfi eden 6. Kolordu Komutanı Korgeneral Nejat Bek, EDOK Komutan Yardımcılığına, Tümgeneral Gürbüz Kaya Harita Genel Komutanlığına, Tümgeneral Sadık Çelikörs Genelkurmay Genel Sekreterliğine getirildi. Ayrıca Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tümgeneral Metin Gürak terfi edip İstanbul’a atandı…
27 MAYIS-12 EYLÜL SÜRÜYOR… Neticede Başbakan’ın günler öncesinden haber verdiği Genelkurmay Başkanı’yla mutâbakat sağlandı; Cumhurbaşkanı Gül’ün “her şey yolunda” dediği “kriz aşıldı”(!) Böylece, yandaş-karşıt medyada elbirliğiyle ileri sürülen “Hükûmet dediğini yaptı”, “ilk kez YAŞ’ta sivillerin dediği oldu” yakıştırmaları havada kaldı… Ne var ki, buna rağmen referandum mitinglerinde halka karşı 28 Şubatçılarla “internet andıççıları”nın atandığı “mutâbakatlı YAŞ”la, hükûmetin başta 12 Eylül darbesi ve 27 Mayıs ihtilâli olmak üzere darbelerle ve darbecilerle mücadele ettiği çarpıtması tam gaz sürüyor. Şimdiye kadar 16 kez 100’e yakın maddesi değiştirildiği halde 12 Eylül darbesi vesâyetinin sürdüğü “darbe anayasası”nın toplam 15 maddesindeki kısmî değişiklik, Başbakan ve iktidar partisi sözcülerince meydanlarda, “Ya ‘darbe anayasası’ diyeceğiz, ya ‘milletin anayasası’ diyeceğiz!” diye abartılıyor. Referandumdaki cüz’î değişiklikleri, resmen rafa kaldırılan “demokratik sivil anayasa”nın yerine ikame etme propagandası yapılıyor. Erdoğan, daha 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önünü açamayan yetersiz değişiklikleri, “12 Eylül’de önemli bir değişiklik fişlemeye son verilmesi” olarak açıklıyor. “Bu içki içiyor, bu Alevidir, bu namaz kılıyor gibi yaftalamalarla kimsenin hayatı karartılamayacak” diyor. Ve Başbakan’ın bu ikrarından, AKP dönemindeki son sekiz yılı dâhil, 28 Şubat “postmodern darbe” süreci ile devam eden “12 Eylül fişlemeleri”nin devam ettiği anlaşılıyor ki, bu Türkiye’nin en büyük ayıbı oluyor…
HANİ, “BAŞBAKAN ÇİZMİŞTİ”? Aslında yapılacak olan “önsüzü”nden sonsözüne kadar bütün “geçici” ve “kalıcı” maddeleri toptan tasfiye eden yepyeni demokratik bir anayasanın yapılmasıdır. Demokratik bir anayasaya zemin teşkil etmesi için mevcut Anayasanın dibâcesinden milletvekili yemini metnine kadar, baştan sona tâdil edilmesidir. Zira “12 Eylül anayasası”nın “darbe anayasası”ndan çıkması, “menhus ruhu”ndan arınması ve değişmesi için, Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un dediği gibi, Anayasanın sâdece “geçici 15. madde”nin değil, Anayasa’ya “darbe” damgasını vuran ve ihtilâl konseyine ve idâresine muâfiyet ve mâsuniyetle, koruma ve kollama ve dokunulmazlık getiren, geçici 17 maddeden geri kalan en azından 12 maddenin de kaldırılmasıdır. Bâriz bir biçimde askerî vesâyeti hatırlatan hükümlerin ayıklanmasıdır. Elbette, kısıtlı da olsa yapılan “değişiklikler” önemli. Ancak asgarî olarak bu kayıtlar kaldırılmadıkça, yarım yamalak yamalardan bir sonuç alınamayacağı ve sözkonusu değişikliklerin de demokratikleşmeye fazla bir ivme kazandıramayacağı, ortada… Bu açıdan, bunların hiçbirinin hesâbı sorulmadığı halde, Başbakan Erdoğan’ın, Yardımcısı Arınç’ın ve AKP temsilcilerinin, çoğu anayasada zaten sayılan mevcut bazı düzenlemelerin teyidinden ibâret “paket”in, “12 Eylül’de 12 Eylül anayasasının tasfiyesi”, “27 Mayıs’tan hesap sorulması”, “12 Eylül’ün yargılanması”, “darbe anayasası’ yerine ‘demokratik sivil anayasa” gibi tumturaklı lâflarla lanse edilmesi, referandum sürecindeki demagojik politik söylemlerin ötesine geçmiyor… “Hani Başbakan çizmişti!” dedirten son YAŞ kararları üzerindeki yaman çelişki ve çarpıtmalarla “demokratik direnç” gösterisinin akıbetinde olduğu gibi… 10.08.2010 E-Posta: [email protected] |