Mehmet KARA |
|
Artık söz değil, eylem zamanı |
Genellikle hafta sonu yazdığımız yazıların birisini Meclis’te yaşanan tartışmalara ayırıyoruz. Bu da özellikle Salı günleri partilerin grup toplantılarında parti liderlerinin yaptıkları konuşmaların o haftanın gündemini belirlemesinden kaynaklanıyor. Uzunca bir süreden beri liderlerin birbirlerine karşı yaptıkları “üslûpsuz” konuşmalara birçok kesimden tepkiler geliyor. Meclis televizyonundan 10.30’dan başlayarak 15.00’e kadar yaklaşık birer saat canlı olarak yayınlanan konuşmalarda, parti başkanları birbirlerine olmadık sataşmalarda bulunuyorlar. Hakarete kadar varan konuşmalar hafta boyunca tartışılıyor. Bir bakıma, liderler o hafta neyi tartışmak istiyorsa, o konuyu gündeme getiriyor ve bunun dışında başka konu konuşulmaz oluyor. Özellikle önceki hafta Meclis’te yaşanan kavgalardan sonra siyasetteki seviye artık bıkkınlık vermeye başlamıştı. Siyasetteki üslubun milleti rahatsız ettiği gibi siyasetçileri de rahatsız ettiği ortada. Erdoğan’ın siyasetteki üsluptan şikâyet edip, “seviyeli bir üslûp” kullanılmasını istemesi ve peşinden de, “Bundan sonra fevkâlade bir durum olmadıktan sonra ne Baykal’ı, ne Bahçeli’yi ağzıma kolay kolay almayacağım” demişti. Ancak hem konuşmasında kullandığı üslûp, hem de diğer gruplarda yapılan konuşmalarda bu üslûbun sona ermeyeceğini gösterdi. Erdoğan muhalefet liderlerinin isimlerini ağzına almayacağını söylüyor. Baykal, başbakanın hareketlerine değer vermediğini söylerken, “kendisi acınacak halde” diyor. Bahçeli, AKP’ye mahsus bir Baas rejimi arayışı içinde olunduğunu söylüyor… “Hakaretlere, tahriklere, aşağılamalara bakınca bu üslubun Türk siyasetine hiç de yakışmadığını, siyaseti de yanlış bir mecraya doğru sürüklediğini düşünüyorum. Çünkü demokrasinin temeli diyalogdur, uzlaşıdır. Böyle kin ve nefret kokan bir üslupla ne diyalog olabilir, ne uzlaşı sağlanabilir” diye bizzat Erdoğan söylüyor. Gerçekten de millet siyasetçilerin sözlerinden son derece rahatsız. Artık millet hayrına ne yapacaklarınızı konuşmalarını bekliyor. ««« SİYASET BİRBİRİNE LÂF YETİŞTİRİRKEN… Siyasetçiler bu tür ağız dalaşı ile birbirbirlerine lâf yetiştirmeye uğraşırken, “yargı krizi, “yargı darbesi” olarak değerlendirilen gelişme gündemi bir anda değiştirdi. Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’ın tutuklanmasını değerlendiren Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK), Erzurum’daki 4 savcının özel yetkilerini kaldırıp, aramaya katılan kolluk güçleri hakkında da suç duyurusu kararı alması, peşinden de ertesi gün Erzincan’da yürütülen soruşturma kapsamında Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yeni 3 savcının soruşturmayı yürütmek için görevlendirmesinin “yetki gaspı” olup olmadığı tartışmaları beraberinde getirdi. Adalet Bakanı’nın, Başbakan’la görüşmesinin ardından HSYK’nın anayasaya aykırı hareket ederek yetki gasbı, Yargıtay’ın desteğine “ihsas-ı rey”, Danıştay’ın desteğini de “yanlışlara katkı yapmak” şeklindeki değerlendirmelerinin ardından HSYK Başkanvekili Özbek, Adalet Bakanı Ergin’in açıklamalarına aynı sertlikte cevap verdi.”Kurulmuş bir zemberek gibi konuşan bir adalet bakanı var” demesi hükümetle yargı arasında bir kavganın başlamasına neden oldu. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin HSYK’ya “destek” için ziyaretler yapması hükümet ile yargıyı karşı karşıya getirdi. Peki, sadece sert tepkilerle mesele halloluyor mu? Yetkileri alınan savcılara yetkileri iade mi edildi? Hayır. Elbette HSYK’nın bu kararına tepki gösterilmeli. Çünkü HSYK’nın yürümekte olan bir dâvâda savcıların özel yetkilerini ellerinden alması, bunu da yetkisini aşarak yapmasına tepki göstermek tabiî hale geliyor. Bu dâvânın Ergenekon soruşturması olmasına da dikkat çekmek gerekiyor. Fakat bu aşamadan sonra da bir daha böyle tartışmaların yapılmaması için neler yapılacağının tartışılması gerekiyor. Yıllardır tartışılan bir konu olan HSYK ve YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması şimdiye kadar sağlanmalıydı. Ancak bu yapılmadı, ya da yapılamadı. Artık bu aşamadan sonra sızlanmak, tepki göstermekle zaman geçirmek yerine bundan sonra neler yapılabileceği konuşulmalı. Birkaç yıldır gündemde olan “yargı reformu”nun bir an evvel yapılması gerekiyor. Avrupa Birliği Konseyinin her yıl yayınladığı ilerleme raporlarında yargı reformunun yapılmasına dikkat çekiliyor. Bu yüzden de AB kriterlerine uygun bir yargı reformunun en kısa zamanda yapılması elzem hale geldi. CHP ve MHP’nin son karardaki tutumu da ibret verici. Sırf hükümeti yıpratmak adına yapılan bu tutum, demokrasiyi ileriye değil, geriye götürür. Çünkü bu mesele AKP’nin değil, ülkenin meselesidir. Siyasetçilerin de artık aralarındaki tartışmaları bırakıp demokrasiyi ileriye götürecek adımlarda ortak hareket etmesi gerekiyor. Bunun için de yeni sivil, demokrat, özgürlükçü, herkesin görevinin net bir şekilde açıklandığı bir anayasanın hazırlanması için elbirliği içine girmeliler. Siyasetçilerin siyaset, hukukçuların hukuk konuştuğu bir Türkiye hasreti her geçen gün daha da beklenir hale geldi. Millet artık bu kavgalardan sıkıldı, bıktı. Siyasetçilerden, demokratik bir Türkiye için adım atılmasını bekliyoruz. 20.02.2010 E-Posta: [email protected] |