Her şeyin en iyisini, en güzelliğini, en mükemmelini ister insan. Eğer imkânı varsa güzel, dört başı mamur bir mekânda oturmak ister. Yeryüzüne halifesi olan insan lâyıktır da buna.
Kimse harabe bir binada oturmak istemez. Peki, ya kendisinin mânen harebeye dönmüş bir bina gibi olmasını ister mi? Allah Resûlünün (asm) insanı harabeye dönmüş bir binaya benzettiği ibretli bir hadis-i şerifi var. Buyururlar ki: “Kalbinde Kur’ân’dan hiçbir şey bulunmayan insan harabeye dönmüş bir binaya benzer.”1 Kelâmların en güzeli Allah’ın kelâmıdır. Elbette kalbinde Kur’ân’a yer vermeyen insan harabeden farksızdır. Aklı başında olan her insan, binasının sağlam olduğu kadar iç dünyasının, moralinin, maneviyatının da güçlü ve sağlam olmasını ister, bunun için de Kur’ân’la hemhâl olur; kalbini, ruhunu, aklını onunla doldurmaya, doyurmaya çalışır.
Kur’ân’da, Efendimizin (asm) “Kur’ân âyetlerinin efendisi,” “Kur’ân’ın zirvesi” diye nitelendirdiği2 Kur’ân’ın en büyük âyeti, yani âyetü’l-kübrâsı,3 Allah’ın en yüce ismini içinde bulunduran,4 Arş’ın altındaki hazineden indirilmiş dört nimetten biri olan (Diğerleri: Fatiha Sûresi, Kevser Sûresi, Âmenerresûlü’dür),5 içindeki beş kelimesinin herbirinde elli bereket bulunan6 bir âyet var ki, bu Âyete’l-Kürsî’dir.
Âyete’l-Kürsî’de Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatları tanıtılır. Varlığı, birliği, ezelî ve ebedî hayat sahibi olduğu, varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya Onun yaratmasıyla ve tedbiriyle devam ettiği, varlıklarını sürdürdükleri anlatılır. Allah’ı ne uyuklama ve ne de uyku tutar, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman ona ârız olamaz. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun katında, Onun izni olmaksızın kimse şefaat edemez. O bütün yarattıklarının geçmiş ve gelecekteki bütün hâllerini bilir. Yarattıkları Onun dilediği kadarından başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Âyetin sonunda da Allah’ın hâkimiyet ve tasarrufu anlatılırken, “Onun hakimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak Onun kudretine ağır gelmez. En yüce ve en büyük olan da ancak Odur” diye buyurulur.
Kısa bir anlamını verdiğimiz, her namazdan sonra, tesbihten önce okuduğumuz Âyete’l-Kürsî o kadar önemli, büyük, faziletli bir âyettir ki sır ve hikmetleri saymakla bitmez.
Sayısız ihtiyaçları ve düşmanları bulunan insanoğlu ihtiyaçlarını karşılayabilmek, düşmanlarının şerrinden kurtulabilmek için her an, her saniye Allah’a sığınmak, güvenmek, dayanmak zorundadır. Belâlar, sıkıntılar eksik olmaz başından. Sürekli şeytanın vesveselerine muhatap olur, streslere girer, kafası allak bullak olur. Hadis-i şeriflerden öğrendiğimize göre Fatiha ve Âyete’l-Kürsî’nin okunduğu eve hiçbir cinnin nazarı değmez.7 Yatağa girerken onu okuyan kimse Allah’ın koruması altındadır. Şeytan ona yaklaşamaz.8 Her farz namazdan sonra Âyete’l-Kürsîyi okuyan kimsenin Cennete girmesi için de hiçbir engel yoktur.9
Kısacası her fırsatta havayı teneffüs gibi okumaya muhtaç olduğumuz bir âyettir Âyete’l-Kürsî.
Dipnotlar: 1- Buharî, Fezâil-i Kur’an: 10; Müslim, Salâtü’l-Müsafirin: 255; Tirmizî, Fezâil-i Kur’an 4. 2- Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an: 2; Darimî, Fezailü’l-Kur’an: 1 3- Müslim, Müsafirîn: 258; Ebû Davud, Salât: 352; Huruf : 11. 4- Müsned, 6:476. 5- Feyzü’l-Kadir, 1:469 (Hadis no: 927). 6- A.g.e., 4 :123 (Hadis no: 4754). 7- Feyzü’l-Kadir, 6:197 (Hadis no : 8926). 8- Buharî, Vekâlet: 10. 9- Feyzü’l-Kadir, 6:197 (Hadis no : 8926).
29.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|