Ergenekon, neokonlar ve Obama
Zamanla, önemini daha iyi anlayacağız.
Türkiye’yi, demokratikleşme adımlarında ve Avrupa Birliği yolunda tökezletme amaçlı çabaların, son yıllardakinin aksine, artık Washington üzerinde ve Washington üzerinden etkili kılınamadığını zaman içinde gördükçe, ABD’de Obama ve ekibinin işbaşına gelmesinin Türk ulusalcılarını derin bir sükût-u hayale uğratmasının anlamını daha iyi kavrayacağız…
Buna inanıyorum.
* * *
(....)
Türkiye’de süren mücadele, olup bitene çıplak gözle bakan herkesin görebileceği gibi, özünde bir demokrasi mücadelesi...
Bir tarafta, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olabilecek düzeyde olgun bir demokratik yapıya ve işleyişe kavuşmasını isteyenler var; diğer tarafta, bunun olmazsa olmaz koşulu olan şeffaflaşmaya, sivilleşmeye ve çoğulculaşmaya direnenler.
Batı’nın bu denklemdeki yerini ise, Batı başkentlerinin “demokratik” bir Türkiye tahayyülüne destek olup olmadığına bakarak belirleyebiliriz ancak.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin gereklerini yerine getirmesini isteyen Amerikalı ve Avrupalı aktörler, bunun ancak Türk devletinin derin dehlizlerinin karanlıktan aydınlığa çıkarılmasıyla, ordunun siyaset üzerindeki vesayetine son verilmesiyle, bu memlekette din, etnik köken, mezhep ve dile dayalı ayrımcılığın kesinkes bitirilmesiyle mümkün olacağını görüyorlar.
Bu nedenledir ki, Batı’nın bugünkü egemenleri –Dağı’nın yazdığı şekliyle, NATO, ABD ve AB- Ergenekon davasını önemsiyor.
Bu nedenledir ki, bu kanlı, karanlık örgütü kendi bünyesinden söküp atması TSK’nın Batı ile ilişkisinin sıhhati açısından elzem.
Tersinden söylersek, Türkiye’deki müzmin darbe sevdalıları eğitim düzeyleri, hayat tarzları ve gündelik alışkanlıkları itibariyle her ne kadar “Batılı” görünseler de, Batı’nın egemenleri arasında kendilerine müttefik bulmakta artık zorlanıyorlar.
Türkiye’deki demokrasi karşıtlarının kanı bugün daha ziyade Rusya’daki, Avrasya’daki otoriter rejimlerle uyuşuyor.
Bu kesim, aynı zamanda, Türkiye’yi Batı standartlarında bir demokrasi olmaya bir türlü layık görmeyen Batılı marjinallerden de medet umuyor.
* * *
Batı’da esamisi giderek daha az okunan bu marjinal çevrelerden en etkin olanı, hiç kuşkusuz, Amerika’da “neokonlar” (yeni muhafazakârlar) olarak bilinen sağ ideolog ve pratisyenler...
Washington’da Hudson Institute, American Enterprise Institute, Nixon Center benzeri düşünce kuruluşlarında çöreklenmiş bu grubun, Bush’lu yıllarda Amerikan politikaları üzerinde zamanla azalsa bile, son güne kadar süren bir etkisi vardı.
Neokon kodamanlar, Bush kabinesinden zaman içinde elendi elenmesine ama yönetimin iki numarası ve ağır topu Dick Cheney kanalıyla yine de azımsanamayacak bir nüfuza sahiptiler.
Bu çevrenin ve bu çevreyi, Türkiye’nin siyasi gidişatını etkilemek için kullanmaya çalışan bilumum anti-demokrat, ulusalcı, Kemalist işadamı, siyasetçi, akademisyen ve yazarın Washington’la yürüttükleri mekik diplomasisini yıllarca yakından izlemiş biri olarak, Şahin Alpay’ın dünkü Zaman’da sorduğu şu soruyu tekrarlamak istiyorum:
“Neokonların ‘AKP iktidarı altında Türkiye’nin ABD ve İsrail’den uzaklaşıp İranlaşma yolunda ilerlediğini’ ileri süren çok sayıdaki sözcülerinin Türkiye’de askerleri ve kamuoyunu meşru hükümete karşı bugün dahi kışkırtmaya devam ettiklerini, Ergenekoncularla örtülü bir ittifak içinde olduklarını görmeyen var mı?”
Alpay’ınki yerinde bir soru.
Ancak bu sorudaki “bugün dahi” kelimelerinin altını çizelim.
Evet, Amerikan neokonlarının hâlâ sesi çıkan tek tük sözcüleri ve onların Türkiye’deki ulusalcı müttefikleri, “bugün dahi” darbe kışkırtıcılığı yapan yazılarıyla Ergenekon zihniyetine hizmet ediyorlar.
Ama şundan emin olabilirsiniz.
Zamanla, bu marjinal çevrenin sesi daha da kısılacak.
Obama yönetiminin kritik kademelerinde, Türkiye’nin AB yolunda daha hızlı ilerlemesinin önemini çok iyi kavramış yetkililer var ve onlar neokon-ulusalcı ittifakının marifetlerini gayet iyi biliyorlar.
Neokonların Washington’daki nüfuzunun büsbütün kırılması Ergenekon için de başlı başına bir talihsizlik...
Zamanla, bunun sonuçlarını daha net göreceğiz. Buna inanıyorum.
Yasemin Çongar / Taraf, 28.1.2009
|
İşte anti-semitizm!
İsrailli liderler Gazze katliamı sırasında dünyayla alay edercesine “ordumuz sivilleri hedef almıyor” diye açıklama yaparken, ordu komutanları, askerleri katliama teşvik için, kışlalarda ‘Siyonist tebliğ’ gruplarının bildirilerini dağıttırıyorlardı.
Bir örnek:
“Ey İsrail askerleri! Bizi kuşatan ve canımızı acıtan o ahaliye acımayın; kendinizi ve arkadaşlarınızı korumaya bakın. O ahali masum değil. Düşmana karşı layıkıyla savaşmayı engelleyen bütün o tuhaf doktrinleri ve emirleri yok sayın!” (Haham Yitzhak Ginsburg’un Talebeleri imzalı bildiri. Kaynak: HAARETZ)
Askerleri uluslararası savaş hukukunu hiçe saymaya ve bu hukuka uygun emirleri de dinlememeye çağıran bir ordu… İşte İsrail ordusu!
Askeri Haham Tuğgeneral Avichai Rontzki’nin Gazze’de ‘görev yapan’ bütün askerlere gönderdiği Haham Shlovo Haviner imzalı bildiriye de bir göz atalım:
“Zalim bir düşmana merhamet ederseniz temiz ve dürüst askerlere zulmetmiş olursunuz. Düşmana acımak korkunç bir ahlaksızlıktır. Katillerle savaştığınızı unutmayın.”
Yanlış okumadınız; minik Filistinli yavrular İsrail kayıtlarında “zalim düşman” ve “katiller” olarak geçiyor!
Bu vesile ile, mevcut İsrail hükümetinin güçlü ortaklarından Şas Partisi’nin kurucu lideri Ovadia Yosef’in Araplar/Filistinliler hakkında söylediklerini de hatırlayalım:
“Kudüs’ü Araplarla paylaşmak mümkün değil, çünkü Araplar yılandır. Hiç kimse yılanlarla yan yana yaşayamaz…. İsmailoğullarının hepsi haydut. Tanrı bunları yarattığına pişman… Filistinlilere acımak günahtır. Onlara füzelerle saldırmalısınız. Bu alçakları ZEVKLE yok edin!...”
Anti semitizm mi arıyorsunuz?
Dayanışma Vakfı’nın Yahudileri Tevrat’a uymaya çağıran afişlerinde aramayın…
Semitik kavimlerden “İsmailoğulları”nı ZEVKLE yok etmeye adanmış İsrail devletinde arayın!
Hakan Albayrak
Yeni Şafak, 28.1.2009
|